ELBETTE ÖMÜR BOYU KIÇ GÖRÜRSÜN, SÜRÜ PSİKOLOJİSİNE SAHİPSEN

(Toplumsal İlişkiler 72)


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُواۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 
“Ey iman edenler! Allah’ın Elçisiyle konuşurken, Yahudilerin hakaret amacıyla farklı anlamlara çekebileceği kelimeler kullanmayın. Meselâ, ona seslenirken, “Râinâ!” Bizi koru, sürüsünü güden çoban gibi bizi yönlendir, demeyin! Kötü niyetli kimseler tarafından kirletilmiş, içi boşaltılmış kelime ve kavramları kullanmayın, bunun yerine, meramınızı daha net ve güzel biçimde ifade eden ve hiçbir suistimale meydan vermeyen kelime ve kavramlar kullanın. Örneğin, “Bize bak, bizi gözet ve âdil bir hakem, bir yönetici olarak aramızda hükmet!” anlamında “Unzurnâ” deyin ve size söylenenleri iyi dinleyin!
Zalimleri uyar: İnkârcılar için, can yakıcı bir azap var!” (Bakara/104)

Sürü psikolojisi kişilerin bir davranışı, düşünce biçimini, tutumu basitçe ‘herkes yapıyor’ diye benimsemesi olarak tanımlanabilir. Eğer bir tutum ya da inanç kalabalık bir grup tarafından kabul görüyorsa başka bir kişinin de aynısını benimseme olasılığı artmaktadır. Psikologlar bu durumu kimi zaman insanların fikirlerini ve kararlarını olumsuz etkileyen ve onlara hata yaptırabilen bir durum olarak nitelendirirler.

            Burada, nörofizyolog Benjamin Libet’in kendi adıyla ün yapmış bir deneyinden söz etmeliyiz. Bir parantez açarak şunu da ifade etmek gerekirse, bu deney Kelam ilminin önemli konularından kesb(insan fiillerini yapma kazanma) nazariyesi konusunda Eşari’nin teziyle örtüşür mahiyette olması ilginç… Ehl-i sünnet (Maturidi ve Eşari) “Allah iyi kötü her şeyi yaratır. İnsan ise seçim yaparak bu eylemleri gerçekleştirir,” der.

            Libet’in1983’de yaptığı bu deneyde, deneklerden basitçe, parmağını kendi istediği anda oynatması istenmiştir. Bu esnada deneğin eline EMG isimli bir cihaz da bağlanmıştır. EMG, o zamanki tekniğe göre yapılmış, kas hareketlerini elektriksel düzeyde ölçebilen bir cihazdır ve 1 saniyenin binde birini ölçebilecek kapasitededir.

            Deneğin parmağını oynatma eylemi, başlıca iki aşamadan oluşmaktadır. 1- Parmağını oynatmaya karar vermek, 2- Parmağını oynatmak. Birinci kısım yani karar verme anını belirlemek için de saat kadranına benzer başka bir cihaz kullanılmıştır. Bu cihazın içindeki siyah benek kadran etrafında belirli bir hızla dönmektedir.

            Denekten, parmağını oynatmaya karar verdiği anda beneğin kadrandaki pozisyonunu söylemesi istenir. Bu şekilde, deneğin parmağını oynatmaya karar verdiği ve sonrasında da parmağını oynattığı iki farklı an tespit edilmiş olacaktır. Ölçümlerden birisini EMG cihazı diğerini ise kadran düzeneği gerçekleştirmiş olacaktır. Bu esnada deneğin başında EEG aleti bulunmaktadır ve deneğin aldığı karar anının tespit edilmesini sağlayacaktır. Böylelikle, deney esnasındaki tüm süreç bir arada takip edilebilecektir.

          Deney gerçekleştirildi ve veriler kaydedildi. Deneğin parmağını kaldırmaya karar verdiği an ile parmağını kaldırdığı an arasında 200 milisaniyelik bir süre ölçülmüştü. Bu beklenen bir sonuçtu. Ancak bundan sonrası çok şaşırtıcı idi. Çünkü deneğin parmağını kaldırmaya karar verdiği andan yaklaşık 350 milisaniye öncesinde elektriksel bir hareket tespit edilmişti. Başka bir deyişle, deneğin parmağını kaldıracağına, kendisi karar vermeden 350 milisaniye önce bilinmeyen bir mekanizma tarafından karar verilmişti bile.

           Deney defalarca tekrarlanmış olmasına rağmen sonuç değişmemiştir. 1983 yılından günümüze değin, deneysel cihazlardaki teknolojik değişim ve gelişime karşın muhtelif zamanlarda yapılan emsal deneylerde de sonuçlar aynı olmuştur. Bu sonuçlar, bilim dünyasında büyük şaşkınlık uyandırmış ve zaman içinde deneyin bilim ve felsefe dünyasında farklı şekillerde yorumlanmasına yol açmıştır. Deneyden alınan sonuçlar, bir düşünsel klasiğin tahtını adeta yerinden etmiştir. Öyleyse, yaşadıklarımız, aldığımız kararlar, önceden yazılmış bir kurgudan mı ibarettir? İrade, mücadele ve doğru karar verme gibi değerler bizim öğrendiğimiz kadar mutlak ve övünülesi davranış biçimleri değil midir? Öte yandan, insanın gerçekte özgür istençle karar vermediği, kararlarımızın arkasında bizim adımıza bizden önce karar veren bilinmeyen bir gücün olabileceği düşüncesi felsefe dünyasını da heyecanlandırmıştır. Hatta bazıları, deney sonuçlarının din ve felsefedeki kader olgusunu işaret ettiği görüşünde birleşmişlerdir.

           Daha da ilginç olanı ise, irademizin kendi kontrolümüzde olmadığı düşüncesinin, etik davranış kalıplarının bozulmasına neden olabileceği endişelerinin sosyolojik platformda eskiye göre çok daha yaygınlaşmış olmasıdır. Şöyle ki: Yapılan bazı sosyal psikoloji deneyleri İnsanın, kontrolün kendisinde olmadığı fikrini benimsediği hallerde, yaradılışı gereği suç işlemeye daha meyilli bir hale gelebildiğini ortaya çıkarmıştır. Bu, deneyin sonuçlarının kötü bir ironisidir. Unutmamalı ki Libet deneyinin verdiği net sonuçlara rağmen, bu konuda kesin bir çıkarsama yapmak için henüz çok erken. Ancak, en çok güvendiğimiz tecrübelerimizin bile yanılsama içerebileceği ihtimalini zihinlerimizden hiç çıkarmamalıyız. Zaten bilimin ve tüm bilimsel araştırmaların özündeki ruh da bu değil midir?

        Bilmiyorum belki de o ilk oluşan sinyal hür iradeyi devreye sokmaya yarıyordur. Ben okuduğumda aklımda beliren şey kendi irademizle yaptığımız bir hareketi yapabilmek için başka bir iradeye muhtaç olmamızdır oldu. Dini bakış açısıyla baktığımız zaman da zaten Allah’ın bir kere yaratıp bıraktığına değil, her anı ayrı ayrı yarattığına inanıyoruz. Yani demek istediğim başka bir irade tarafından kontrol ediliyoruz ve özgür irade yoktur diye bakmak yerine özgür irade cüz-i de (parça da) olsa vardır ama başka bir iradenin onaylaması gerekir olarak yorumlama yapma isteği uyandırdı.

         Gustave Le Bone Kitleler Psikolojisi adlı eserinde insanın statüsü ne olursa olsun bir elit bir avam tabakasından bireyler bir araya geldiklerinde örneğin stadyumda hepsi bir ağızdan bağırarak aynileşebilirler, derken koca koca adamlar bile kötü tezahürat yapabilirler, sövebilirler demektedir. Moda müzik dünyasını takip etmede insanlar sürü psikolojisine sahiptirler. Hayvanlar âleminde de bu var. Erzincan’ın bir köyünde meydana gelen bir olayda çobanın gözleri önünde bir koyun uçurumdan aşağı atlıyor, tam 52 koyun onu takip ederek ölüyor.  

           Bir Alman atasözü der ki; “Sürü olmak, sürü içinde gitmek ve öylece yol almak istersen yaşamın boyunca sadece, kıç görürsün.” Doğrudur bize hep sürü içinde olmamız öğütlenmiştir. Öğretilen yanlışlardan biri de “sürüden ayrılanı kurt kapar” korkmayın arkadaşlar kurt kapmaz. Bizzat kendi dünyasını kurar. Bazen hayata farklı bakıp yeni bakış açıları getirmek gerek.

          Yukarıda gayet açık olarak anlatılan ayeti de, bir Müslüman olarak toplumu yönlendirenlere Yahudilerin dediği gibi “bizi koyun gibi güt, (râinâ)” diye değil de, “bize bak, bizi gözet, adil bir hakem ve yönetici olarak adaletle hükmet, (ünzurnâ)” demeyi mutlaka öğrenmeliyiz. Olaylara da Hz. Ömer’in ilk iktidar hutbesinde, tebasıyla yaptığı o ilk konuşmasında olduğu gibi bir duruş sergilemeliyiz.     Selam ve dua ile…

Şemsettin ÖZKAN

10.07.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-psikologankara.net

4-muhendisbeyinler.net

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir