GÖRÜNEN HERŞEY GÖLGEDİR NE ARIYORSUN Kİ?

(Toplumsal İlişkiler 51)


اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضاً يَس۪يراً
“Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır. Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.”  (Furkan/45-46)

Geçti istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni

        Bırak vehmimde gölgeni gelsen neye yarar?

      Üstat Necip Fazıl bir şiirinde böyle sesleniyor. Ortada sevgili yok. Gelmesini de istemiyor, Çünkü sevdiğini onun yokluğunda bulmuş. Kuruntusunda sevgilisinin gölgesini bırakmasını yeterli buluyor. Çünkü gölge hayattır. Gölge olmasa yaşam olmazdı. Şair sevgilisinin gölgesiyle hayat buluyor. “Sen yoksan ey sevgili, en azından gölgeni bırak da, hayat bulayım,” demek istiyor.  

      Gölge, saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle, ışıklı yerde oluşan karanlık alandır. Bir nesneye ışık kaynağından yayılan ışık çarptığında, nesnenin aydınlanan yüzünün tersinde oluşan karanlığa gölge denir. Işık Gölge, sanatta karanlık ve aydınlığın oluşturduğu zıtlık için kullanılan bir terimdir. Terim çoğunlukla tüm düzenlemeyi etkileyen, vurgulanmış zıtlıklar için kullanılır. Fakat ressamlar ve sanat tarihçileri vücut gibi üç boyutlu nesnelere hacim kazandırmak için yapılan, güçlü olmayan etkiler için de kullanırlar. 

       “Bir yerde küçük insanların kocaman gölgeleri oluşuyorsa orada güneş batıyor demektir,” der Konfüçyüs. Ne arıyorsun ki? Görünen her şey gölgedir artık. Zira gölge oyunlarıdır sahnelenen. Sen o gölgenin ışığını, aslını ara. Kağan Kök, gölgeler adlı şiiriyle kelimenin tam hakkıyla bizi gölgelendiriyor:  

Çıkarırsam bir gün özetini
Tükenmez bir kalemle yaşadığım bu hayatın
Bir nüshası sendedir mutlaka
Onu al ve onu okuma
Bir hayat bir başka hayatın gölgesidir zira
İşte sendeki nüsha.

      Sultanu-ş şuara (şairler sultanı) Üstat Necip Fazıl, bir şiirinde gölgeleri ayağına çelme takan birine benzetir:

Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere

Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere

       Bayrak şairi Arif Nihat Asya da “ışığı önüne al yürü, gölgen arkandan ister gelsin, ister gelmesin” der.   Hz. Ali efendimiz de; “dünyada bina inşa etme, mezar taşının gölgesi sana yetecektir,” der, mala mülke, makama, paraya pula, kul köle olanlara. Hz. Mevlana’da “Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur. Sabır taşar. Canından bildiğin yar bile bir gün el olur,” derken gölgelerin yok oluşlarını, sevdiğimiz yârin bu dünyadan göçmesine benzetir.    
          Yukarıda geçen Furkan suresi, 45-46. Ayetlerinde; “Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır. Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir,” buyurulmaktadır. Burada delil kelimesi, gemileri limandan salimen çıkaran veya limana getiren ve suda götüren kişi, yani “kaptan” anlamınadır. Güneş gölgenin kaptanıdır. Çünkü gölgenin uzaması ve dürülmesi yavaş yavaş kısaltılarak çekilip alınması, güneşin doğuş, yükseliş, batmaya meylediş ve batışına bağlıdır. “Onu kendimize dürdük”: Onu yok eder veya görünmez kılarız. Çünkü yok olan her şey Allah’a döner. Her şey Allah’tandır ve Allah’a dönmektedir.

        Kur’an, güneşin yol açtığı gölge olgusunu iki amaç için anmaktadır: “Günlük hayatınızda gölgenin yararlarına dikkat etmiş olsaydınız, tevhit doktrinini tereddütsüz kabul ederdiniz. Gölge, böyle devamlı uzayıp kısalmamış olsaydı, hayat, güneşin ışık ve ısısına bağlı olduğundan, yeryüzünde hayat olmazdı. Öte yandan, hiç gölge olmasaydı, güneşin kesintisiz ısı ve ışığı hayatı imkânsızlaştırırdı. Bunun yanı sıra, güneş ve gölgede ani değişimler olsaydı, buna uzun süre katlanılamazdı. O halde, bu olgu üzerinde düşünmeli ve Hâkim ve Kadir Yaratıcının böyle yaptığını, sabit tabii kanunlara göre gölgenin uzayıp kısaldığını anlamalısınız. Bunun kendiliğinden böyle olmayacağı, ya da kör bir mekanizmanın bunu meydana getiremeyeceği veya pek çok bağımsız ilâhın kontrolü altında böylesine düzenli bir biçimde işlemeyeceği açıktır” denilerek, kâfirler bu olgudan bir ders alma ve hayvanlar gibi davranmama konusunda uyarılmaktadır.

         İkinci olarak, mecaz anlamda bir gerçek ifade edilmektedir: Nasıl gölge hep aynı durumda kalmıyorsa, aynı şekilde, enine boyuna yayılmış görünen küfür ve şirk gölgesi de hidayet güneşi yükseldikçe dürülecek ve kısalacaktır. Fakat Allah, her şeyi belli bir sebebe bağlayıp ani değişimler meydana getirmediğinden, bu da sabır ve katlanma istemektedir.

        Görüntüden ibaret olan şu dünya hayatında, elli bin yıllık mesafeden inen meleklere oranla, sadece iki dakikalık olan şu ömrümüzde, neyi arıyoruz ki, görünen her şey bir gölgeden ibaretken, görürken, beynimize sinyal gönderip görüntüyü beynimizin o merkezine düşürdükten sonra ancak görebildiğimiz şu dünyada, sahi neyi arıyoruz?

Şemsettin ÖZKAN

22.05.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-sevdalara.net (Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an tefsiri)

4-vikipedi

5-siirakademisi.com

GÖRÜNEN HERŞEY GÖLGEDİR NE ARIYORSUN Kİ?” için 1 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir