SEVGİ SEVDİĞİN KİŞİLERİN MUTLU OLDUĞUNU GÖRDÜKÇE ONLARIN MUTLULUĞU İLE MUTLU OLMA SANATIDIR

(Toplumsal İlişkiler 1783)

وَالَّذٖينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْاٖيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فٖي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهٖ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  

“Bu ganimet malları, daha önce Medine’yi Allah’ın dinine, İslâm’a, devletine yurt olarak hazırlamış ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimselerin, baskı zulüm ve işkencenin hakim olduğu memleketlerinden, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret edip kendilerine gelenleri sevenlerin, onlara ilâveten verilen ganimet mallarından dolayı gönüllerinde bir rahatsızlık hissetmeyenlerindir. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları, kendilerine, birbirlerine tercih edenlerindir. Nefsinin cimriliğinden korunanlar, işte onlar kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa erenlerdir.” (Haşr/9)

Fransa’nın 19.yüzyıldaki sosyal yapısının tarihsel bir tablosunu ortaya çıkardığı Vadideki Zambak, Goriot Baba, Eugenie Grandet, Köylüler, Tılsımlı Deri vb. romanlarıyla ünlü Fransız roman yazarı Honere de Balzac (1799-1850) şöyle der:

“Sevgi; sevdiğin kişilerin mutlu olduğunu gördükçe, onların mutluluğu ile, mutlu olma sanatıdır.”

              Gerçekten sevgi; alma işi değil vermedir. Sen kendini mutlu ederek mutlu olamazsın. Sen başkalarını mutlu ederek mutlu olursun. Mutluluğun fedekarlıktan geçtiğini sanırım anlamışsınızdır. Hatta öyle ki sevgi işi takas da değildir. Ben onu mutlu edeyim o da beni mutlu etsin demek de değildir. Sevgi Allah için karşılıksız, menfeatsiz sevme işidir.  

              Modern zamanlarda en çok yıpranan, tabana vuran nedir, sorusuna ‘sosyal ilişkilerimizdeki sevgi fakirliğidir’ desem, inanın dostlar yanlış olmaz. En yakınımızdan anne, baba, evlat ilişkisinden tutun da, en uzak sıradan bir insanla ilişkilerde bile yaşadığımız sorun hep aynıdır; “Sevgi yoksulluğu.”

              Çok değil daha yakın zamanlara kadar ceplerimiz dolu değildi, ama gönüllerimiz doluydu. Seksenler dizisi bu konuyu çok güzel işliyor. Azıcık ceplerimiz dolmaya başlayınca, bu sefer gönüllerimizi boşalttık. Para sarhoş naraları atınca insanlık sustu bre dostlar, mahpuslar koca kentlere dönüştü. İnsanlar evlerinde eşyalarıyla sevişirken, evlerimiz gurbet oldu. Ah nerede vah nerede nerde kaybettim onu acaba, sevgi ne? Sevgi bir şeye, ya da bir kimseye yakın ilgi, alaka duymaya yönelten duygu. Saygı ise birbiriyle olan ilişkilerinde kişi ve kurumların birbirlerinin farkında olduklarını tutum ve davranışlarıyla gösterdikleri nezakettir. 

               Ee şimdi sevgi saygı yok mu? Elbette var, ama azaldı, çoğalan sanal sevgiler, selfiyeler… Sosyal medyada döktürenlere bakıyorum da, annesini facebook’ta senede bir anneler gününde arayanlar, karısını dövüp dövüp de, sosyal medyada övgüler düzenleri, çocuğuyla doğru dürüst ilgilenememiş anneleri görünce,  ben mi abartıyorum demekten kendimi alamıyorum. Gerçekten de dostlar sevgi yoksulluğu içimize bağdaş kurup, kalmamak üzere oturmuştur. Karnı açlardan çok daha tehlikelisi kalbi açlardır. Sevgi yoksulluğu tüm zamanların en tehlikelisidir insanlık için. Çağın vebasıdır yalın anlatımıyla. 

            Öyle bir zaman ki, şu zaman “sevgi” diye bir tramvay durağında başlayıp bir tramvay durağında biten aşklara diyorlar. Takas edilip, değiş tokuş yapılan yakın ilgi ve alaka duymalara aşk adını veriyorlar. Gerçekten bu mu sevgi? Hiçbir emek sarf etmeden çalışıp çabalamadan oturduğu yerden tembellikle karşısındakinin onu ne kadar sevdiğini test etmekle, papatya falı bakmakla, narsist, pasif agresif tutum ve davranışlarla, algı oluşturarak sevgi aranıyor. Ölçümler yapılıyor. 

            Hz. Şems-i Tebrizi’ye; “Âşık olmakla, sevmek arasındaki farkı” sormuşlar. Bakınız nasıl cevaplamış mübarek insan: “Senin baktığına herkes bakar, ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes âşık olabilir, ama hiç kimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin, seni özel kılan sevdiğin değil, sevgindir.” 

            Karşındakinin değil, senin ne yaptığın önemli. “Seni en güzel ben severim” diyen, kaç kişi var aramızda? Siz şimdilerde “hiç aşkım eşim, eşim aşkım olsun,” diye dua edene rastlıyor musunuz? Sevmenin bir mübalağa sanatı olduğunu öğrenip, sevgisini abartan birinin felsefik düşüncelerine tanık oldunuz mu? Ya da sevgiyi, toplumsal yaşam biçimi olarak gören ve buna göre hayatını dizayn eden birini, gördünüz mü? “Sadece beni sev,” diyen eşinin gözlerine karşı bir ömür boyu müebbet yiyen kaç kişi var modern zamanlarda? Fuzuli’ye sormuşlar: “Sevmek mi daha güzel, sevilmek mi?” diye. Bakınız üstat ne buyurmuş: “Sevmek, çünkü sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın,” demiş.

             Hasılı mutlu olacaksan cömertçe vereceksin sevgini hemde bir kuruş karım yoktu zararına seviyorum diyeceksin. 

Şemsettin ÖZKAN
14.05.2025 GÜZELYALI

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

SEVGİ SEVDİĞİN KİŞİLERİN MUTLU OLDUĞUNU GÖRDÜKÇE ONLARIN MUTLULUĞU İLE MUTLU OLMA SANATIDIR” için 1 yorum

  1. doğrusu; “…bağdaş kurup kalkmamak üzere oturmuştur” olacaktı. Sehven kalmamak üzere çıkmış.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir