KENDİ DOĞRULARIN BAŞKALARINA YANLIŞ GELİYOR DİYE DOĞRULARINDAN VAZGEÇME

(Toplumsal İlişkiler 1761)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّامٖينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَبٖينَ اِنْ يَكُنْ غَنِياًّ اَوْ فَقٖيراً فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُوا وَاِنْ تَلْـوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيراً 

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Nisa/135

Epikür’ün; “kendi doğruların başkalarına yanlış geliyor diye, doğrularından vazgeçme” sözü, insanda kaliteyi en iyi gösterecek ölçünün; dürüstlük olduğunu göstermiyor mu?  

             Şems-i Tebrizi; “dürüstlük bir şehirdir. Ben de o şehrin sultanı olarak görüyorum kendimi. Ve ben o şehirde kendim yaşayayım, kendim öleyim, kendim korunayım isterim” derken, bir insanda insanlık namına olması gereken en önemli azığa işaret eder. Öyle ki bu azık, hava gibi, su gibi, yaşamsal öneme haiz, olmazsa olmazlardan olan doğruluk ve dürüstlüktür. 

            “Kimin düşündüğü ile söylediği bir olursa, o doğru insandır” derken Yusuf Has Hacip, doğru insanın tanımını yapar. Doğru, dürüst deyince aklımıza isteğe uygun biçimde, istenilen gibi, tam olarak, kusursuz bir biçimde, yanlışsız olarak, düzgün bir biçimde yapılan iş ya da böyle davrananlar gelmelidir. 

            Tolstoy, “insanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa, payı gerçek kişiliğini, paydası da kendini ne zannettiğini gösterir. Paydası büyüdükçe payı küçülür,” diyerek doğru ve dürüst insanla yalancı ve dürüst olmayan kişilik analizi yapar. 

            “Doğru söz nereden gelirse gelsin alınız, söyleyene değil, söylenen söze bakınız” buyuran Hz. Ali, bizim yönümüzü belirlemede kıstaslar ortaya koyar. O da sözü söyleyenin kim olduğuna bakılmaksızın kelam doğru mu, değil mi, ona göre değerlendirme yapmamızı önerir.

            Hz. Mevlana’nın; “doğruluk Musa’nın asası gibidir, eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca bütün eğrilikleri yutar” sözü Hak geldi, batıl zail oldu ayetini açıklar mahiyettedir sanki. 

            Hakikatlerin eninde sonunda ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır. Tıpkı güneşin ortalığı aydınlattığında, karanlığın yok olması gibi. Bırakınız, bir hakikat sizi incitsin, bir yalan sizi avutacağına. Çünkü bir yalan, dört doğruyu götürür: İyiliği, güveni, sadakati ve huzuru. Ya şu zamane aşklarına ne demeli? Sevmeler yalan olunca, gitmeler de kolay oluyor. Öyle insanlar var ki, şeytan bile maşallah diyor ve önlerinde ceketini ilikliyor. Öyle değil midir? Yamuk olursan kimse vurmaz, ama doğru çiviysen tepene tepene vururlar, hiç gözünün yaşına bakmazlar.

            Hz. Mevlana; “vefayı vefasızda, edebi hayasızda, merhameti vicdansızda arama! Üzülürsün” derken, doğru sözlü olmayı yalancıda aramanın, insanın kederine keder katmaktan başka bir işe yaramayacağını söyler.

           “Yalan söyleyerek dünyanın öbür ucuna gidersin, ama geri dönemezsin,” diyen Dostoyevski’ de, yalancının mumunun yatsıya kadar yanabileceğini, ama sonunun hüsran olacağının altını çizer.

           Hasılı doğruluk, hakikatler hiçbir zaman değişmeyeceği gerçeğinden hareketle  insan, kendi doğruları, başkalarına yanlış geliyor diye, doğrularından asla taviz vermemelidir.    

Şemsettin ÖZKAN
22.04.2025 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir