İNSAN AŞKI KAYBEDİNCE AMAÇSIZCA DOLAŞAN BİR GEZGİNE DÖNÜŞTÜ ALEMİ CİHANDA NE AŞKIN ANLAMINA DAİR SORULAR SORUYOR KENDİNE NE DE YAZGISINA CEVAP BULACAK BİR HAYATI KURGULUYOR

(Toplumsal İlişkiler 1751)

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمٖيعاً اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ 

“(Tarafımdan onlara) De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere nefislerini israfa uğratan (günahlara dalan, yararsız ve ucuz kahramanlıklara kalkışan ve ölçüyü taşıran) kullarım! (Siz yine de) Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, (dilerse ve layık görürse) bütün günahları (ve suçları)  Yarlığayıcıdır. Çünkü O, Bağışlayandır, Esirgeyip Acıyandır.” (Zümer/53)

Esan Gül “Aşk Terapi” adlı eserinin girişinde şu cümleleri kuruyor: “İnsan aşkı kaybedince, amaçsızca dolaşan bir gezgine dönüştü âlemi cihanda. Ne aşkın anlamına dair sorular soruyor kendine, ne de yazgısına cevap bulacak bir hayatı kurguluyor?”

           Modern insan aşkı kaybetti. Cahit Zarifoğlu; “halk aşksızsa sokaklar banka dükkanlarıyla doludur” derken, kapitalistleşip dünyevileşen dünyamızın aşk gibi manevi (soyut) bir olguyu öldürdüğüne vurgu yapar. 

           Zarifoğlu, burada aşksızlıktan tam olarak neyi kastetmiş olabilir ki? Cümleyi genelleştirdiğimizde, banka dükkânlarını, kalbin ve izanın olmadığı her yer olarak tercüme etmek kolaylaşacaktır. Bu da işimizi kolaylaştıracaktır. Kafamda yığınla kelime var. Neyi yazmaya çalışsam olmuyor. Kendini yazmak nedir? Bir korkaklık hali midir, bunu henüz bilmiyorum. Çıkmasına kesin gözüyle baktığım sorulardan hiçbiriyle karşılaşmadım bugüne değin. Kendimi “Neden yazıyorsun” sorusuna kilitlemişken, bana yöneltilen ve sonu soru işaretiyle biten bütün cümleler nedense hep “Ne okuyorsun” ya da “Ne yazıyorsun” şeklinde oldu. Bunu anlamıyorum, ama sanırım alışmalıyım. Aslında kimin ne yazdığının hiçbir önemi yok. Bilge bir adamdan, İsmet Özel den öğrendiğim kadarıyla “Önemli olan ne söylediğimiz değil, söylediklerimizle dikkatlerin Kur an-ı Kerim de yoğunlaşmasını sağlamaktır.”Bu amaca hizmet etmeyen her şey, aşksızlığa hizmet etmiş olmaz mı?

           Hz. Mevlana’nın; “insaf et! Aşk güzel bir iştir. Aşkın bozulması insanlardaki tabiatın bozuk oluşundandır. Sen kendi şehvetine aşk adını takmışsın. Halbuki şehvettten kurtulup aşka ulaşabilmek için yol çok çok uzundur” sözü sanırım aşk kelimesini yanlış anlayıp yorumlayanlara ders niteliğindedir.

Hâlâ karşıma geçmiş yaşını başını almış insanlar; “yok efendim, aşk kelimesini kullanmamamız gerekir” diyorlar. Kardeşim, aşkı şehvetle sulandırırsan, bunun karşısında dağlar gibi söz olsa dayanamaz. Çünkü anlamı bozdun, kelimeyi rayından çıkardın. Tıpkı bazı kavramları bozduğumuz gibi. George Orwell’in çok güzel bir sözü vardır; “insan sevilmekten çok anlaşılmak istiyordu belki de.” Gerçekten insan hayatının birazı değil belki de çoğu yanlış anlaşılmakla geçiyor. Hz. Mevlana; “aşk aşk dedim et kemik anladınız, dost dost dedim post anladınız, Şems Şems dedim kaş göz anladınız, beni bir Şems anladı onu da yanlış anladınız,” der.

          İnsan karakteri bozulursa aşk da bozulur. Mesele fıtratı koruyabilmekte. İnsanın orijinali hâlâ mevcutsa bu aşkla mümkün olabilir ancak.

Şemsettin ÖZKAN
12.04.2025 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-Esan Gül, Aşk Terapi, İst. 2012 Çıra yayınları
4-pixabay.com
5-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir