(Toplumsal İlişkiler 1667)
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ حٖينَ مَوْتِهَا وَالَّتٖي لَمْ تَمُتْ فٖي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّتٖي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Allah, (eceli gelenlerin) ölecekleri zaman canlarını alır, ölmeyeni (henüz eceli gelmeyeni) de uykusunda (ruhunu geçici olarak bedeninden ayırır.) Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar (ahirete gönderir), diğerlerini ise adı konulmuş bir vakte kadar (ruhlarını bedenlerine) salıverir. Şüphesiz bunlar, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler içermektedir.” (Zümer/42)
Ölmeden önce ölmeyi bilmeli insan. Aklını başına devşirmeli. Gelip geçici bu dünyaya aldanmamalı.
Mesnevi’deki Tüccar ve Papağanı hikâyesini bilir misiniz? Olumlu anlamda hiç olmak nasıl olmalı ve ölmeden önce nasıl ölünmeli “hiçlik terapisi” yapılır.
Ticaretle uğraşan bir adamın, güzel bir papağanı vardı. Bir gün bu tüccar, işi gereği Hindistan’a gitmek için, yol hazırlığına başladı. Cömertliği ile tanınan bu tüccar, ailesine ve yakın arkadaşlarına tek tek “Sana Hindistan’dan ne getireyim? Ne istersin?” diye sordu. Her biri ayrı ayrı istekte bulundu. Bu cömert ve iyi kalpli tüccar onların isteklerini not alıp, getireceğine dair söz verdi.
Sonra çok sevdiği papağanına yönelip ona da sordu: ”Ey güzel kuşum, sen ne istersin?” Papağan, ”Oradaki papağanları görünce, halimi onlara anlat. Papağanımın size selamı var. Sizi özlediğini ve kurtuluşu için çare bulmanız konusunda yardımcı olmanızı istiyor dersin” dedi.
Sözlerine devam ederek, ”ben gurbet ellerde hasretle ve ayrı düşmenin ıstırabıyla çırpınırken, sizlerin yeşil ormanların güzel ağaçlarının dallarında dolaşarak keyiflenmeniz uygun mudur?
Dostların vefası böyle mi olur? Sizler boylu poslu güzel eşlerinizle, zevk sefa içerisindesiniz. Ben ise burada hapisteyim. Yüreğim kan ağlar. Hiç olmazsa, sabahın seherinde şu garibi de hatırlayın. Dostların, dostu hatırlaması mutluluktur. Başka bir şey istemiyorum” dedi.
Tüccar, papağanın selamını ve mesajını oradaki papağanlara götürmeyi de kabul ederek yola koyuldu. Günlerce yol aldıktan sonra Hindistan’a ulaştı. Ağaçların üzerinde papağanları görünce, atını durdurarak onlara seslendi. Evde kafeste beslediği papağanının selamını ve sözlerini aktardı. Tüccar sözlerini bitirir bitirmez, oradaki papağanlardan biri birkaç kere titredi, nefesi kesilerek düşüp öldü.
Tüccar bu durumu görünce söylediğine de söyleyeceğine de pişman oldu. Kendi kendine, ”Bir canlının ölümüne sebep olarak günaha girdim. Galiba bu papağan, benim papağanımın bir yakını ya da çok candan seveniydi” diye düşündü. Hindistan’daki alışverişini bitirdikten sonra memleketine döndü.
Dostlarının istediklerini teslim etti. Papağan, tüccarın hediyeleri dağıtmasını kafesinden izliyordu. Sahibine seslendi: ”Benim armağanım nerede? Papağan dostlarıma selamımı ulaştırdın mı? Onların haberlerini bana anlat ki, ben de dostların gibi mutlu olayım.”
Tüccar, “Sevgili kuşum! Bana öyle bir iş yaptırdın ki, sana uyup da nasıl böyle bir cahillik yaptığıma hala yanmaktayım. Bin pişman oldum ama pişmanlık neye yarar?”
Papağan bu sözleri duyunca olanları daha çok merak etti. Sevgili kuşunun ısrarlarına dayanamayan tüccar, olanları başından sonuna tek tek anlattı:
“- Söylediğin yere gittim. Dostlarına selamını ve söylediklerini aktarınca içlerinden biri, senin gönderdiğin haberin üzüntüsüne dayanamamış olacak ki, düşüp öldü. Bu durumu görünce çok pişman oldum, ama söylemiş bulundum” dedi.
Tüccarın bu anlattıklarını dinleyen kafesteki papağan, önce titredi, sonra kaskatı kesildi. Tüccar kendi güzel papağanının da aynı şekilde düşüp öldüğünü görünce, aklı başından gitti. Ağlayıp sızlanmaya, ah vah edip dövünmeye başladı:
“Ey güzeller güzeli papağanım. Hoş sesli kuşum, yoldaşım, sırdaşım. Ne oldu sana? Neden bu hale geldin?” diye feryat etti.
Ölü papağanı üzüntüyle kafesin içinden çıkarınca, papağan birden canlanıp uçtu. Yüksek bir dala kondu. Tüccar kuşun bu durumuna, şaşırdı kaldı. Başını kaldırıp, “Ey güzel papağanım! Ben bu işten bir şey anlamadım. Sen bu hileyi nereden öğrendin? Böyle canımı yaktın” dedi.
Papağan konduğu yerden cevap verdi: ”Sevgili efendim! Hindistan’daki o kuş, yaptığı hareketle bana yol gösterdi. Selamımı alınca düşüp ölmüş gibi yapması, bana öğüttü.
“Efendim! Sen de benim gibi yap. Ölmeden önce öl. Canını, ten kafesinin esaretinden kurtar. Ruhun gerçek vatanın güzelliklerine uçsun.” Papağan efendisine, ”Allaha ısmarladık” diyerek vatanına ve dostlarına doğru kanat çırptı…
Ölmeden önce insanın aklını başına alması gerektiğini anlatan yazımızı bir delinin akıl dolu şiiriyle noktalayalım:
Gel kardeşim!
Heybeni boşalt da gel!
Yüzün göğe bakan da gel!
Ayaklarının üstünde duran da gel!
Kendin özüne dönen de gel!
Başkalarının yükün bırak da gel!
İnsan eti ağırdır
Duygularını cüzdanına koy da gel!
Bak göğe eğil secdeye
Sırtına binenleri indir de gel!
Şemsettin ÖZKAN
18.01.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com