DOĞRULUK MUSA’NIN ASASI GİBİDİR EĞRİLİK İSE SİHİRBAZLARIN SİHRİNE BENZER DOĞRULUK ORTAYA ÇIKINCA BÜTÜN EĞRİLİKLERİ YUTAR

(Toplumsal İlişkiler 1642)

وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُؕ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً 

“Ve yine de ki: “Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan amaçsız ve anlamsız olan herşey de yıkılıp gitti. Zaten sahte ve tutarsız olan, er geç yıkılıp gitmek zorundadır.” (İsra/81)

Hz. Mevlana’nın; “doğruluk Musa’nın asası gibidir, eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca bütün eğrilikleri yutar” sözü Hak geldi, batıl zail oldu ayetini açıklar mahiyettedir sanki.

             Hakikatlerin eninde sonunda ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır. Tıpkı güneşin ortalığı aydınlattığında, karanlığın yok olması gibi. Bırakınız, bir hakikat sizi incitsin, bir yalan sizi avutacağına. Çünkü bir yalan, dört doğruyu götürür: İyiliği, güveni, sadakati ve huzuru. Ya şu zamane aşklarına ne demeli? Sevmeler yalan olunca, gitmeler de kolay oluyor. Öyle insanlar var ki, şeytan bile maşallah diyor ve önlerinde ceketini ilikliyor. Öyle değil midir? Yamuk olursan kimse vurmaz, ama doğru çiviysen tepene tepene vururlar, hiç gözünün yaşına bakmazlar. 

          Hz. Mevlana; “vefayı vefasızda, edebi hayasızda, merhameti vicdansızda arama! Üzülürsün” derken, doğru sözlü olmayı yalancıda aramanın, insanın kederine keder katmaktan başka bir işe yaramayacağını söyler.                                                                        

        “Yalan söyleyerek dünyanın öbür ucuna gidersin, ama geri dönemezsin,” diyen Dostoyevski’ de, yalancının mumunun yatsıya kadar yanabileceğini, ama sonunun hüsran olacağının altını çizer.                                                                                                        

         Beden dili sözlüğünde Joe Navarro “kural şudur” der ve ekler; “doğru söyleyen sadece anlatır. Yalan söyleyen ise ikna etmeye çalışır.” Belki tartışmaya açık bir söz, ama mevzuyu anlamaya çalışmak lazım.                                                                                  

         Biri de şöyle diyebiliyor; ‘şimdi ben karşımdakine sigarayı bırakmaya ikna etmeye çalışıyorum, ben yalancı mıyım yani.’ Haklı gibi gözüküyor ama haksız. Her şeyden önce ‘ikna etmek’ TDK’ye göre; inandırmak, kandırmak demektir. Bu kelimeyi cümle içinde kullanalım hele; “sonunda uzun uzun münakaşalardan, serzenişlerden, çekişmelerden sonra Mert, kadını ikna ediyor.” Buradan yola çıkarsak, doğruluk başka bir şey, ikna etmek, inandırmak, kandırmak, başka bir şey.       

        Doğruluk adı üstünde kendini inandırmaya, isbat etmeye veya kandırmaya ihtiyacı yok. O tüm yalın haliyle, tüm samimiyetiyle, içtenliğiyle karşımızda durmaktadır. Sadece anlatılır, ya da söylenir. 

        İnanan inanır, inanmayan inanmaz. Ama o doğru olarak, yerli yerinde durur. Bu işin lamı cimi yok, eninde sonunda, Hz. Musa’nın asası, sihirbazların uyduruk yılanlarını yiyecek.

Şemsettin ÖZKAN
24.12.2024 GÜZELYALI

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir