(Toplumsal İlişkiler 1589)
اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
“Siz kendinizi unutarak diğer insanlara iyilik yapmayı ve erdemli olmayı mı emredersiniz, hem de Allah’ın kitabını okuyup durduğunuz halde, siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara/44)
Fıkıhta (İslam Hukukunda) “aklı olmayanın dini yoktur” diye bir kural var. Yani deliler, aklını kullanmayanlar, dinen sorumlu değil diye. Aklı kullanabilmek, dini sorumluluğun da bir şartı olarak görülüyor.
Kur’an’da akıl kelimesi; biri geçmiş, diğerleri geniş zaman kipinde olmak üzere, kırk dokuz yerde fiil şeklinde geçmektedir. Bu âyetlerde genellikle “akletme”nin yani aklı kullanarak doğru düşünmenin önemi üzerinde durulmuştur. Bu da gösteriyor ki, İslam düşünmeye, tefekkür etmeye, akletmeye büyük önem veriyor.
İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçi Galileo Galilei der ki; “insana bu mükemmel beyni veren Tanrı’nın, insandan bu beyni kullanmasını istemediğine inanmıyorum” derken, yüce yaratıcının insanda var olan akıl donanımını mutlaka kullanmasının elzem olduğuna işarettir.
Yani akıl var, lakin onu kullanma, bu çok saçma olur. Veren Allah, onu insandan aktif etmesini istemesi gerekir. İstememek, zaten abesle iştigal olurdu.
Hz. Ali (r.a) efendimizin; “Gerçek yetim ve öksüz, anadan ve babadan yoksun olanlar değil, akıldan ve ahlaktan yoksun olanlardır” sözü akıl noksanlığının yetim ve öksüz kalmaktan daha beter olduğunu ortaya koymaktadır.
İnsan akıllı ve o aklını doğru bir şekilde kullandığı zaman insan olmanın gereklerini yerine getirmiş olur. Aklı iyinin, güzelin ve doğrunun emrine verince istikametini bulur.
Yoksa ahlaksız bir akıl, hem bireysel hem de toplumsal manada tam bir kaostur. Birey ve toplumu dumura uğratır. Sonuç tam bir hayal kırıklığı. İnsanoğulları var ama insanlık yok. Diyeceğim o ki, yoksulluk insanın içinde.
Şemsettin ÖZKAN
01.11.2024 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com