MÜSLÜMANLARI TANIMADAN ÖNCE KUR’AN’I TANIDIM EĞER ÖNCE MÜSLÜMANLARI TANIMIŞ OLSAYDIM ASLA MÜSLÜMAN OLAMAZDIM

(Toplumsal İlişkiler 1586)

تَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِهٖ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ 
“(Bu Kur’an) Ayetlerini düşünüp anlasınlar ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye, Sana indirdiğimiz mübarek bir Kitaptır.” (Sad/29)

Kur’an’ın ilk emri “oku” değil midir? Bu okuma boş boş okuma değildir. Okuyup anlamak içindir. Dahası o anladığıyla da amel etmek içindir. Yani hayatına yön vermek içindir.

            Kur’an’ın öğretileri toplumsal yaşam biçimimizdir. Din budur hayatın tüm alanlarını kapsar. Hiçbir şeyi muallakta bırakmaz anlayacağınız.

            Gelin görün ki Müslümanın kitabım Kur’an dediği o mübarek kutsal kitapla Müslümanın hayatı ne hikmetse taban tabana zıt. Nasıl olur? Bunu gören yeni dine girecek kimse bu çelişkili hali yadırgamakla yerden göğe haklıdır. Yusuf İslam (Cat Stevens) der ki; “Müslümanları tanımadan önce Kur’an’ı tanıdım eğer önce Müslümanları tanımış olsaydım asla Müslüman olamazdım.” Haklı mı haklı… 

          Elbette Kur’an-ı Kerim’i biz Müslümanlar çok ama çok seviyoruz. Bu sevgimizi onu göbeğimizden yukarıda tutarak gösteriyoruz. Yüksekçe duvarlara asıyoruz. Hatta gelin kızlarımız onları çok güzel kanevçe oyalarla bezeyip onlara 

kılıflar hazırlıyorlar. Hürmetimiz sonsuz gerçekten bu milletin kutsal kitaba hürmetine belki de Rabbimiz Osmanlı Devletini dünya tarihinde bir numara yaptı. Osman Gazi’nin Kur’an’a saygısından sabaha kadar ayağını uzatmayıp misafir olduğu o evdeki davranışını hatırlayın. Onlar böyle başladılar, Kur’an’ı okudular, anladılar ve okuyup anladıklarını davranış haline getirdiler. Yükselme dönemlerine ulaştılar. Sonra bir nesil geldi önce amel etmeyi, sonra anlamayı bıraktılar. Sadece bı bı diye okumalar üzerine metot geliştirdiler de geliştirdiler. Kur’an’ın bizden istediği eleştirel düşünme, muhakeme etme, anlama ve amel etme (eyleme dökme) yetmez, eylemde samimi olma gibi metotları yavaş yavaş kaldırdılar. Geriye kala kala duvarda en yüksekte tırnak içinde “güzel dantelli kılıflar içinde saklanan bir Kur’an” kaldı.                                                                              

         Halbuki Kur’an-ı Kerimi okumaktan maksat, onu anlamak, anlamaktan maksat da, onun hükümleriyle amel etmek ve onun gösterdiği yoldan yürümektir. Nitekim milli şairimiz Mehmet Akif şiirinde şöyle diyor:
“Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan Kuran ın;
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın
Ya açar Nazm-i Celil in bakarız yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkiyle bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için”.
Kuranı okumalı, düşünmeli, Kuran üzerinde kafa yormalıyız.

Kuranı dost edinmeli, onunla arkadaş olmalıyız. 

         Anlayacağınız bizi gören bizde dirilmeli, bize güvenmeli, direkt Kur’an’dan ilham aldığımızı dürüst olduğumuza kanaat getirmelidir. Kur’an’la bizim aramızda dağlar kadar fark olduğu zaman insanlar nasıl bu dine gelecekler ki?

Şemsettin ÖZKAN
29.10.2024 KONYAALTI

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-suskunduvar.com  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir