ÜÇ NESNENİN ELİNDEN KURTULAMAZSIN BİRİ FİRKAT BİRİ GURBET BİRİ DE AŞK

(Toplumsal İlişkiler 1485)

وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ
“Ölüm döşeğindeki adam, ayrılık vaktinin nihâyet gelip çatmış olduğunu işte o anda anlayacak.” (Kıyamet/28)

Aşık Gevheri’ye göre; “üç nesnenin elinden kurtulamazsın. Biri firkat (ayrılık,) biri gurbet, diğeri ise aşktır.” Bunların üçü de istem dışı gelişen olaylardır. İnsanı çepeçevre kuşatıverir ayrılıklar, gurbet ve aşk. 

        Dünyanın beş hâkim rengini bana söyle deselerdi bir an bile tereddüt etmeden; “firkat, hasret, gurbet, hüzün ve bunları besleyen aşk” derdim. Besteler, şarkılar, türküler, şiirler, hüzün, figan ve feryatlarla doludur. Bu yüzden olsa gerek, fani olan hiçbir mahbup (sevgili) muhabbette (candan ve gönülden birbirini sevmede) beka arayan kalbi tatmin etmiyor. Tatmin olmayan kalp huzur bulmuyor. Huzurun kaynağı da malum fabrika ayarlarına dönmek. Yani yüce Yaradan’a.   

        Ayrılık deyince hemen aklıma Karacaoğlan’ın “Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm” şiiri gelir nedense; 
Vara vara vardım ol kara taşa 
Hasret ettin beni kavim kardaşa 
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa 
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.                                                                      

Nice sultanları tahttan indirdi 
Nicesinin gül benzini soldurdu 
Nicelerin gelmez yola gönderdi 
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.                                                        

Karac’oğlan der ki kondum göçülmez 
Acıdır ecel şerbeti içilmez 
Üç derdim var birbirinden seçilmez 
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.

       Gurbet yani vatandan, anadan, babadan ve yardan eş dosttan ayrı düşmek, garip kalmak, uzak düşmek. İnsanı yorar gurbet, sıkar gurbet, bitap düşürür gurbet. Gurbet üzerine o kadar çok şiir, şarkı ve türkü var ki ben bunlardan Pir Sultan Abdal’ın “Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma” şiirini seçtim;   

Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Derman arar iken derde düş oldum,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Hüma kuşu suya düştü ölmedi,
Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı.
Dedim yâre gidem nasip olmadı,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Kağıda yazarlar ufak yazılar,
Anasız olur mu körpe kuzular.
Yürek yaralıdır, ciğer sızılar,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Pir Sultan Abdal’ım böyle buyurdu,
Ayrılık donları biçti giydirdi.
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.                                                                                  

       Ve aşk…Bulunduğu yeri sarmaşık gibi işgal edip oraya yerleşek aşk. Cemal Safi’nin Tek Hece Aşk şiirinde “Yaşanmadan çözülmeyen sır” olarak tanımladığı aşkı, daha iyi anlatabilecek bir cümle var mı acaba? Hz. Mevlana’nın; “aşk sandığın kadar değil, yandığın kadardır” dizesindeki derinliği  farketmemek mümkün müdür?

      Yazımızı sözkonusu ettiğimiz 17. yüzyıl şairi Gevheri’nin “Biri Firkat Biri Gurbet Biri Aşk” şiiriyle noktalayalım:                                                             

Kurtulamam üç nesnenin elinden
Biri firkat, biri gurbet, biri aşk
Üçü bilmez birbirinin hâlinden
Biri firkat, biri gurbet, biri aşk.

Aşktır beni sevda ile söyleden
Firkattir cevr ile sinem dağladan
Gurbettir gözlerimden kan ağladan
Biri firkat biri gurbet biri aşk.

Bahrî gibi ummanları yüzdüren
Mecnun gibi sahraları gezdiren
Ferhad gibi dağlar başın kazdıran
Biri firkat biri gurbet biri aşk.

Ben bilirim benim aklım şaşıran
Beni sevdiğimden cüda düşüren
Muhabbet deryasın baştan aşıran
Biri firkat biri gurbet biri aşk.

Gevherî der dersim aldım hocadan
Okuyup hatmittim kara heceden
Koç yiğidi pir eyleyüp kocadan
Biri firkat biri gurbet biri aşk.


Şemsettin ÖZKAN
20.07.2024  KONYAALTI

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-siir.gen.tr
5-antoloji.com
6-turkedebiyati.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.