ÖMRÜM BOYUNCA BANA EN ÇOK ZARAR VERECEK KUSURUM GEREKSİZ HER ŞEYE KAFA YORMAM

(Toplumsal İlişkiler 1295)

وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَـمَٓا اَغْنَتْ عَنْهُمْ اٰلِهَتُهُمُ الَّتٖي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَؕ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبٖيبٍ
“Biz onlara zulmetmedik. Onlar kendilerine yazık ettiler, birbirlerine zulmettiler. Rabbinin planı icra edilirken Allah’ı bırakıp, kulu durumundakilerden, taptıkları, yalvardıkları tanrıları hiçbir şekilde kendilerine fayda sağlamadı. Onların helâk ve hüsranlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.” (Hud/101)

İnsan ne hikmetse düşmanı hep dışarda arar durur. Halbuki esas düşman içerdedir. Kapı kilidi hep içten kırılır lakin bir türlü görmek istemez insan.

               Lev Nikolayeviç Tolstoy; “ömrüm boyunca bana en çok zarar verecek kusurum; gereksiz her şeye kafa yormam” derken insanın hep kendine eza ve cefa ettiğine vurgudur.  Düşmanı dışarıda değil içeride aramak lazım. İnsan kendi kendine zulüm yapıyor. Her şeyi kafaya takıyor insan. Stres yapıyor ve yönetemiyor onu. Sonra da bu sarmalın içinde kaybolup gidiyor işte.

              Stres, hayatımızda başa çıkmak zorunda kaldığımız sorunlardan biridir maalesef, hastalık değildir ama önlem alınmazsa özneye pahalıya mal olabilir. İnsan bedenini ve ruhunu etkileyen, yaşam kalitesini düşüren bir durumdur. Bireyin üzerinde hissettiği baskı ve gerilim halidir. Stres halkın kullandığı manayla sıkıntıları kafaya takmak demektir. Sıkıntılar insanı mutsuzluğa gark ediyor, mutsuzluk da insanı hasta ediyor.

       Kimi ekonomik sıkıntılarla uğraşıyor,

       Kimi ailesiyle sorunlar yaşıyor, bunalıyor,

       Kimi hastalıklarıyla boğuşuyor, mutsuz oluyor.

       Kimi sevdiğini toprağa gömünce hayata küsüyor.

       Kimi çevresindekilerin onu anlamadığından dert yanıyor.

             Listeyi daha da uzatabiliriz. Çünkü hayatımızda insanı o kadar çok strese sokacak neden var ki,  olmasa da bir neden bulup cıngar çıkarabiliriz. Durduk yere sıkıntı icat edebiliriz.

            Eğer kendimizi sıkıntılı ve en talihsiz görüyorsak, Kur’an’da sıkıntılarla dolu bir hayat yaşayan, o Peygamberleri  hatırlamamız icap etmiyor mu? Bütün Peygamberlerln hayatı elem, keder ve üzüntülerle dolu değil mi? Önce kendi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’ den başlayalım. Çocukluğu öksüz, yetim ve garip geçmedi mi? Peygamber olduktan sonra ikisi oğlu, üç kızının vefatını yaşamadı mı? Mekke’yi terk etmek zorunda kalmadı mı? Hayata mı küstü? Strese mi girdi?

Hz. Nuh (a.s), oğluyla imtihan edilmedi mi? Hz. Nuh’u oğluyla imtihan eden Allah bizi edemez mi?

Hz. Lut (a.s), hanımıyla sınava tabi tutulmadı mı? O mübarek insanı hanımıyla imtihan eden Allah seni edemez mi kardeşim?

Hz. Eyüb (a.s) ‘ın her yeri yara bere içinde kalmadı mı? Onu hastalıklarla boğuşturan Allah seni niye boğuşturmasın? Hastalığını kafaya takıp bunalıma düşen “Rabbim beni niye bu hastalığımla imtihan ediyorsun?” deme lüksüne sahip mi? Hz. Eyüp böyle davrandı mı?

Hz. Yusuf (a.s) kardeşleriyle imtihan edilmedi mi? Onu imtihan eden Allah seni de kardeşinle edemez mi?

Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Hz. İbrahim’i oğluyla, Hz. İsmail’i babasıyla imtihan etmedi mi? Bu mübarek insanlar, bizden daha iyi makamda bulunmalarına rağmen bizleri de yüce Yaradan babamızla, oğlumuzla sınamaz mı zannediyorsun kardeşim?

             Sanki “onlar Peygamber biz insanız” dediğinizi duyar gibiyim. Peygamberler de bizim gibi üzülen ağlayan elem ve kederlere düçar olan insanlar değil mi? Rabbimiz tarafından seçilmiş oldukları gerçeği insancıl acı ve kederlere mübtela olmayacakları, tepkisiz olacakları  manasına mı gelir acaba? Bize düşen hayatı doğru anlamak değil midir? Senin derdin bu mübarek insanların yanında devede kulak kalır. Öyle ki stres aşırı noktaya ulaşırsa ve yönetilemezse iman inanç noktasında problemlere yol açar diye düşünüyorum.

           Sağ elimize dolu bir su bardağı alır birkaç dakika bekletirsek, elimizde bir ağırlık oluşmaya başlar, şayet bir saat gibi uzun bir süre bekletirsek o el ve kolumuzda sağlık sorunlarıyla karşılaşabiliriz. Bu bir strestir. Bu stresi yönetmemiz gerekir. Elimizdeki bu ağırlığı hafifletmemiz lazım. Derhal bardağı ya öbür elimize alarak ya da bir yere koyarak bunu yapabiliriz. İşte bu yapılan eylem stresi yönetme, stresle başa çıkma anlamına gelir.

          En güzel stresi yönetme formülünü Hz. Mevlana söylemiştir. Bu sözü çerçeveletip önünüze duvara asın:  “Eğer bir gün çok büyük bir derdiniz olursa, Rabbine dönüp;
-benim çok büyük bir derdim var, deme!
Derdine dönüp; 
-benim çok büyük bir Rabbim var, de! 

Şemsettin ÖZKAN

12.01.2024 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.