(Toplumsal İlişkiler 1203)
اَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَٓاءِ فٖيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌۚ يَجْعَلُونَ اَصَابِعَهُمْ فٖٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِؕ وَاللّٰهُ مُحٖيطٌ بِالْكَافِرٖينَ
“Ya da (bunlar); içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü, ’gökten şiddetle boşanan bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı dehşetle’; (her an) ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkayıp (çaresizlik içinde kıvranıverirler). Çünkü Allah kâfirleri çepeçevre kuşatıcı (ve Kahredici)dir.” (Bakara/19)
Gönül yorgunluğu deyince yalnızca bedensel bir bitkinliği yansıtmıyor, yalnızca kaslarla bağlantılı bir durum da değil. Ruhsal durumumuzla da yakından ilişkili. Bedensel bir probleminiz olmadan da, sırf zihinsel nedenlerle yorgun, bitkin, isteksiz hatta “hayata küskün” ve “gönül yorgunu” biri olabiliyorsunuz.
Şükrü Erbaş der ki; “gönül yorgunluğu ne biliyor musun? Ölümün yaşarken hüküm sürmesi insanda.” Yani insan yaşayan bir ölü bu durumda.
Durum böyle olunca insan yaşıyor mu yaşamıyor mu işte burası muamma. Yaşama sevinci yaşayamıyor. Sıkıntıları dizboyu. Sevinçler, mutluluklar tabiri caizse insanın kursağında kalmış. Tam bir ruhsal çöküntü hali.
Yaşamanın adı her gün ölmek olmuş. Izdırap çekiyor hep insanın ruhu. Böyle bir insan gülebilir mi hiç? Dünyanın gülen yüzü yalan olmuş. O kadar yorgundur ki gönül yorgunu bir insan, adeta kalbim müsait bir yerde dursada, dinlensem der durur.
Gönül yorgun düştüğünde, insanın yüreği dilsiz kalır. Her şeyden elini ayağını keser. Şöyle ayağını uzatıp da, bir dinlenesi gelir insanın, lakin kifayet etmez öyle ayak uzatması da yetmez bu zamanlarda. Çünkü insan için bu anlar, sekarat-ı mevt halinden farksızdır.
Şemsettin ÖZKAN
12.10.2023 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com