AŞK BİR NEYZENE BENZERSE… BİZ NEY’İZ!

         (Toplumsak İlişkiler 16)

Baba Sultan, İnegöl/ BURSA

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُباًّ لِلّٰه   (Bakara suresi, 165. Ayeti)
“Müminlerin Allah’a karşı pek şiddetli bir muhabbeti vardır.” 
Aşk neye benzer? Dedi.
Aşk bir neyzene benzer dedim.
Aşk bir neyzene benzerse biz neyiz?                                                             Evet dedim çok doğru!
Aşk bir neyzene benzerse… Biz Ney’iz!        (Mevlana)

Hz. Mevlana’nın felsefesinde Ney, kâmil insanın ( yani bir takım merhalelerden geçerek olgunlaşan insanın ) sembolüdür. Ney’in üzerindeki dokuz boğum, insanın sadece misafir olduğu dünyaya dokuz ayda yolculuk ettiğini, üzerindeki yedi nota perdesi ise, insanın kemale erme yolunda baş etmesi gereken yedi kat nefse sahip olduğunu anlatmaktadır. Mevlana, Mesnevi için bu Ney’in hikâyesidir demiştir, ama şüphesiz ki bu sembolik bir ifadedir.

       Ney yani insandaki o ateşin sebebi, neyzenin yani (AŞK)’ın yansımasıdır. Musikide ince kural şudur: “Aşk olmazsa meşk olmaz.” Hz. Mevlana, Mesnevi’nin 10-14. beyitlerinde şöyle seslenir:

“ Neydeki ateş ile şaraptaki kabarış hep aşk eseridir. Ney, yârinden ayrılan kişinin arkadaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimizi yırttı. Ney gibi hem bir zehri, hem bir panzehri, ney gibi hem bir hem demi(dost, yakın arkadaşı) hem bir müştakı (arzulu özleyeni) kim gördü? Ney kanla dolu olan yoldan bahsetmekte, Mecnunane aşkları hikâye eder. Dile kulaktan başka müşteri olmadığı gibi, maneviyatı idrak etmeye de akılsız, sersemden başka mahrem (haram, sırdaş)yoktur.  ”

Fuzuli “Aşk imiş, her ne var ise bu âlemde/ Gerisi kîlu kâl imiş” der. Tasavvuf erbabının çok konuştuğu bir hadis-i kutsi’ de:

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve bilinmek için halkı yarattım” (Acluni/ Keşfü’l Hafa,II/132) buyrulur.

          Bu hadis bize, muhabbet(hoşlanılan şeye karşı duyulan meyil, sevgi, sevme, sevişme, aşk, ilgi, alaka, dostluk, dostça konuşma, sohbet ve yarenlik) öncelikle Hak’tan ortaya çıkmış ve bütün kâinatın yaratılmasına sebep olduğunu anlatır. Bu evrende, aşkın yabancısı olabilecek bir zerreyi bile bulamazsınız. Her şeyin Allah’a olan aşkının bir yer ve zamanda tecellisi vardır. Canlı cansız her şey O’nu yâd eder. Yalnız her yaratılmış, kendi zevk ve melekelerine göre bu eylemi gerçekleştirir. Bülbül, güle yanıp hazin hazin öterken, bir köpek sabaha karşı uzun uzun uluyarak, bir derviş gecenin bir yarısında çilehanede gözlerinden yaş akıtarak, öbür tarafta bir sarhoşun, bilmem kaç genelev kapısında naralar atarak bağırması da hep aşkın eseridir. Aşk birdir, sevgiler çeşit çeşittir.  Daha doğrusu tüm sevgiler; tek olan sevgilimiz Allah’ın çeşitli şekilde cilvesi ve tecellisinin eserleridir. Âşıkları ağlatıp inleten aşk, sarmaşık demektir. Sarmaşık bilindiği üzere, nasıl bir yere girer o yeri sarıp sarmalar ve  işgal ederse, aşk da girdiği kalbi öylece doldurur, istila eder. Muhiddin-i Arabi boşuna “ aşk muhabbetin ifratıdır” demiyor.

              Allah Kur’an’da şöyle buyurur: “Müminlerin Allah’a karşı pek şiddetli bir muhabbeti vardır.”  (Bakara/165)                           Yusuf suresi 30. Ayetinde de şöyle buyrulur:                                                                         “Yusuf’un muhabbeti, Züleyha’nın kalbini bir zar gibi ihata etti.” Hastalandığında Züleyha’dan kan alınınca sıçramış YUSUF diye yazmıştır. Hallac-ı Mansur el ve ayakları kesilince kanı ALLAH yazmıştır. Aşk bu işte…

              Gerçek aşkta geçicilik diye bir şey yoktur. Aşk süreklilik arz eden bir şeydir. Neyzen Tevfik nasıl olduysa İstanbul gençlerinin arasına düşmüş. Gençler halka oluşturup Neyzen’i ortaya alıp konuşturmak istemişler. Halkanın başındaki;

-Arkadaşlar bugün herkes başından geçen bir aşk hikâyesini anlatacak, demiş. Başlamışlar başlarından geçen aşk hikâyelerini anlatmaya… Kimi bir, kimi iki, kimi daha fazlasını anlatmışlar:

-İşte benim başımdan şöyle bir aşk hikâyesi geçti. Böyle bir aşk geçti diye… Sonra lafı dolandırıp Neyzen’e getirmişler:

-Sizin başınızdan bir aşk geçmedi mi? diye. O da gayet rahat;

– Geçmedi, demiş. Gençler;

-Olur mu? Bu yaşa gelmişsin bir aşk geçmedi mi başından? Deyince Neyzen;

-Benim başımdan geçmedi dese de, gençlerden biri;

-Olur mu? Benim başımdan üç tane aşk geçti. Öbürü beş tane geçti. Altı yedi deyince Neyzen;

-Sizin başınızdan geçmiş olabilir, ama benim BAŞIMDAN AŞK GEÇMEDİ. Tam tersine benim başıma bir girdi aşk Pir girdi, bir daha da o gün bugündür çıkmadı. Aşk sonsuzluktur, aşk erimektir, aşk yanmaktır, aşk kül olmaktır. Aşk Ney olup inlemektir. Neyin inleyişi de hep aşktandır, demiş.  

        “ Aşk acısı taşımayan yürek ya bir deliye aittir, ya da bir ölüye” derken Hz. Mevlana, hiç de haksız sayılmaz. Felekler aşkla döner, seherde kuşlar aşkla şakır, bitkiler, çiçekler aşkı yani Allah’ı anmayı bıraktığı an ölmüştür artık. Aşk Allah’ı bulma ve O’nda kalma eylemidir. Bu eylemi de en yalın haliyle bizim Yunus Emre’miz anlatır:       

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın âşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus’dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

        Neyzen yani aşk, Ney’e (insana) değer katar. Hem de, değer üstüne değer… İnsanı aşktan sıyırır atarsanız, bir şey ifade etmez. Şeytana döner. Çünkü insan da var olan aşk, onda yoktur. Kalitesizliğinin ve çapsızlığının nedeni aşksızlıktır. Aşk yoksa orada muhabbet yoktur, sevgi yoktur, dostluk yoktur, yarenlik yoktur, çekememezlik çoktur, hasetlik fesatlık, kendini beğenmişlik çoktur. Âdem (a.s), İblis değildir. İblis de, Âdem babamız değildir. İkisi de günah işledi ama biri pişman oldu, tövbe etti ve Allah’tan özür diledi. Diğeri ise kibirlendi, böbürlendi, meleklerin yanında üstün statüsünden ötürü öyle bir mantık yürüttü ki, Allah’ın katından Allah aşkı konusunda onu Yaratan’a karşı ukalalık yaparak kendini sıfırladığı için kovuldu. Yaptığından ötürü pişmanlık yoktu, özür dileme yoktu ve tövbe etmek diye bir kavram yoktu. Allah sevgisini yani aşkını hayatlarında ilk sıraya yerleştirmeyenler, kendilerine başka bir ilah edineceklerinden, örneğin kısa vadede kendilerini ilah edineceklerinden en büyük zalim olacaklardır.          

         Kur’an-ı Kerîm’in insanlığı ulaştırmak istediği birinci hedef, Allah’ın birliği inancını ve Allah’ı her şeyden daha çok sevmeyi bütün ödevlerin en başında görmektir. Ayette “İman edenler ise en çok Allah’ı severler” buyurularak bu hususa işaret edilmiştir. Görüldüğü gibi ayetin bu bölümünde, inananların yalnız Allah’ı sevdikleri değil en çok Allah’ı sevdikleri ifade edilmektedir.

        Şu halde insan elbette sevilmesi meşru, makul ve yerinde olan Allah’tan başka varlıkları da sevecektir. Bu, Allah’ın insan fıtratına verdiği doğal ve aynı zamanda gerekli bir durumdur. Yeter ki başka sevgiler Allah sevgisini unutturmasın ya da onun önüne geçmesin. Çünkü o zaman insan düşünce, duygu ve inançlarını, hayatını ve davranışlarını, Allah’ın iradesine göre düzenlemek yerine Allah’ın dışında sevip bağlandığı, Allah’ı sever gibi sevdiği şeyleri ölçü alacaktır. Kur’an Allah’ın iradesine göre yaşamaya hidayet, o iradeyi dikkate almadan yaşamaya da dalâlet adını verir. Allah’ın iradesini dikkate almayan insan, mutlaka bunun yerine başka bir iradenin buyruğuna girer. Bu ya tanrı gibi bağlanıp boyun eğdiği nefsinin, tutkularının buyruğudur veya aynı ölçüde mahkûmu olduğu başka bir varlığın ya da varlıkların buyruğudur.

         Allah sevgisini başka hiçbir sevgiye karıştırmayan ve hiçbir şeyle değişmeyen insan, diğer varlıklara sevgisinin Allah sevgisiyle çatışması durumunda bütün ilişkilerini Allah sevgisine ve dolayısıyla Allah’ın iradesine göre düzenleyeceğinden, onun bütün ilişkileri bilinçli ve iradeli olacaktır. Bu sebeple güçlü bir iman gerçek bir özgürlüktür. Çünkü hakiki Mümin ve Müslüman, Allah’ın onaylamayacağı bir buyruğa uymamaya özen gösterir. Allah yalnız iyi ve doğru olan şeyleri onayladığına göre hakiki Müslüman her zaman doğruluğun ve doğruların yanındadır.

           Gerçek özgürlük de budur. Asıl kölelik ise, gerçek ve iyi olanı görüp seçemeyecek kadar kalbi ve iradesi körelmiş olan insanların köleliğidir. Bu açıdan küfür ve şirk, yani kalbinde Allah sevgisi taşımamak ya da başka şeylerin sevgisini Allah sevgisine üstün tutmak, bütün kötülüklerin başıdır. Bu sebeple ayette başka varlıkları Allah’a eş ve ortak tutanlar “zalimler” diye anılmıştır. Aslında onlar, bu tutumlarıyla önce kendilerine zulmetmişlerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerîm birçok yerde inkârcıları “kendilerine zulmedenler” diye tanıtır. (Mesela bkz: Bakara 2/54, 57; Araf 7/177; Hûd 11/101; Fatır 35/32)  Buna göre Allah’ı tanıyıp Allah sevgisini başka her şeyin üstünde tutanlar ve böylece hidayet yolunu seçenler de önce kendilerine karşı âdil davranmış, kendilerine iyilik etmiş olurlar. (Meselâ bkz: Yûnus 10/108, Neml 27/40, 92; Rûm 30/44; Fâtır 35/18)

Şemsettin ÖZKAN                                                                                              16.01.2020 KONYA

KAYNAKLAR                                                                                                                                                                                                                                             

  • suskunduvar.com 
  • antoloji.com
  • kuran.diyanet.gov.tr
  • kızlarsoruyor.com  
  • Mevlana, Mesnevi,(Türkçesi Tahirü’l Mevlevi), İst. 2006, Kırkambar kitaplığı
  • Mevlana Celaleddin Rumi,Mesnevi-Tam Metin-Ankara, Panama yay.      
  • mevlanavakfi.com                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir