(Toplumsal İlişkiler 1001)
وَكَذٰلِكَ نَجْزٖي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّهٖؕ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى
“İşte biz kendilerine verilen her türlü kabiliyeti ve ömürlerini israf edip haddi aşan ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Âhiret azabı, elbette daha şiddetli ve çok daha devamlıdır.” (Taha/127)
Haddini bilmek, ya da bir başka ifadeyle insanın sınırlarının nerede başlayıp, nerede bittiğini bilmesi çok büyük bir erdemliliğin nişanesidir. Medeniyetin, insan olmanın püf noktasıdır.
Hz. Mevlana’nın; “herşeyi bilmene gerek yok, kendini bil yeter” demesi, meselenin ne derece önemli olduğunun veciz bir ifadesidir. Hz. Mevlana’ya sormuşlar; “o kadar yazarsın, söylersin de ne bilirsin?” diye. Şöyle cevaplamış;
“– Haddimi bilirim.”
Had bildirme çabasında değil Hz. Pir, haddini bilme gayretinde ve edebindedir. Zaten haddini bilmek de ancak bu şekilde olabilir ancak.
Haddini bilmek sindirilmek, pasifize olmak demek değildir. Aksine olumlu anlamda aktif olmak demektir. İnsanın neleri yapabileceğinin, neleri de yapamayacağının farkında olması ve ona göre davranışlar sergilemesi demektir.
Haddini bilmek demek kişinin kendini bilmesi demektir. Yunus Emre’nin dediği gibi; “ilim ilim bilmektir/ilim kendini bilmektir/Sen kendini bilmezsin/ bu nice okumaktır.
Okumanın manası/kişi Hakk’ı bilmektir/çün okudun bilmezsin/ ha bir kuru emektir.
Yunus Emre der hoca/isterse var bin hacca/hepisinden iyice/ bir gönüle girmektir.
Şemsettin ÖZKAN
23.03.2023 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranvemeali.com
3-pixabay.com