(Toplumsal İlişkiler 288)
وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مَسْجِداً ضِرَاراً وَكُفْراً وَتَفْر۪يقاً بَيْنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَاِرْصَاداً لِمَنْ حَارَبَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُۜ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّا الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
“Ey şanlı Elçi, münâfıklara karşı son derece dikkatli ol! Çünkü onlar arasında, yıkıcı ve zarar verici faaliyetlerde bulunmak, İslâm toplumunu yıkıcı hareketlere girişerek inkâr cephesini güçlendirmek, Müslümanlar arasına fitne ve ayrılık tohumları ekerek onları birbirine düşürmek ve öteden beri Allah’a ve Elçisine karşı savaş ilan etmiş olan Allah düşmanına yataklık edip casuslarını barındırarak ona bir gözetleme ve istihbarat merkezi oluşturmak için sizin mescidinize alternatif bir mescit kuranlar var. Gerçi onlar, kendilerini hesaba çekeceğin zaman, “Vallahi,bizim iyilikten başka bir amacımız yoktu!” diyerek yemin edecekler. Fakat sakın onlara inanma! Çünkü onların yalancı olduğuna, bizzat Allah şâhittir!” (Tevbe/107)
İran’ın ünlü şairi Hafız Şirazi şöyle der:
“Görünüşe, şekillere, tesbihe, sakala, takkeye aldanma! Diğer günahlar içki gibi sarhoş etseydi, görürdünüz kimin ayık olduğunu,” der. Gerçekten de öyle değil midir? Bir gıybet bir haset insanı sarhoş etseydi nasıl olurdu şu insanların hali? Birçok insanın bu illetten sınıfta kaldığını görürdük de ayık adama rastlayamazdık.
Hele hele bu insanların bir de kisveleri tesbih takke olduğunu düşünürsek bu aldatmalara inanan inana vay o insanların haline! Vay o insanların haline. Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sinde geçen Kuş İle Dervişin Hikayesi pek hoşuma gider:
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır. Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş’un kendisini savunması Hz. Süleyman’ı da şaşırtır;
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder. Yaralı kuş o anda; “Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman. Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar… Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
Bu yüzden olsa gerek “her gördüğün sakallıyı dede sanma,” demişler.
Şemsettin ÖZKAN 17.03.2021 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-yenicaggazetesi.com (Ahmet Takan,Bir kuşun Hikayesi adlı yazısından hikaye alıntı)