Nietzche “dua etmek ayıptır” derken, Alexis Carrel “gerçekte ise dua etmek yemek içmek veya teneffüs etmek kadar ayıp değildir, biz bilimin tüm güzelliklerini sevmek zorundayız. Decartes’a kulak verdiğimiz şevkle Pascal’ı da dinlemek zorundayız” der.
Dua Allah’a yakarış, yalvarma, ondan dileme ve isteme değil midir? Rabbin katında, kul olma bilincine erme değil midir?
“Kullarım, sana beni sorarlarsa bilsinler ki ben, muhakkak onlara pek yakınım. Beni çağıran, bana dua eden kişiye çağırdığı, dua ettiği anda icabet ederim. Artık onlar da benim çağırmama koşsunlar, bana inansınlar da doğru yolu bulsunlar.” (Bakara/186)
“De ki: “İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” Furkan/77)
Müslüman duası Hristiyan’ın duasına etki, felsefi özellikler yönünden benzese de, temelde farklılıklar vardır. Müslümanın duası salt arifçe bir dua değil, sosyal, siyasal, ekonomik vb. birçok alanı kapsadığından daha kapsamlı ve üstündür. Buna karşın Hristiyan duası kendini hayattan ve yaşamdaki kalabalıklardan uzak tutma operasyonudur.
Müslüman’ın duaları, metinleri şöyle bir gözden geçirilirse şu gerçeklerle karşılaşacağız: Allah’a yönelme ve O’na havale, edep, estetik, musiki, samimiyet, lirizm, aklın yaratıcının üstünlüklerini kavrayıp ona söyletmesi, toplumsal sorunlar karşısında batılın terki ve Hakk’a yöneliş, dilde duruluk, başarıyı Allah’tan isteme, alçakgönüllülük, felsefi düşünceden aczin ifadesi, birey ve toplumun kurtuluşunu isteme vb. gibi unsurlar olduğu görülür. Böylece Müslümanlar arasında müthiş bir sinerji oluşur.
*Müslüman, bir kişiden yardım görünce “Allah razı olsun” diyerek o kişinin Allah’ın hoşnut olacağı bir kul olması için dua eder. Ya da “Allah ne muradın varsa versin” diye dua eder. Bugün “sağol” diyerek Allah kavramını kaldırarak mukabelede bulunuyoruz.
*Birini yolcu ederken “Allah’a emanet ol” o da bize “Allah’a ısmarladık” der, şimdilerde “hadi ben kaçtım,” “bay bay”, “ hadi öptüm”, “görüşürüz” diye Allah’a duayı yine kaldırmışız.
*Şaşırdığımızda ya da hayran kaldığımızda “sübhanallah” derken, bugün “anovv” der olduk.
*Sevindiğimizde “elhamdülillah” derken, bugün “oleeey” çekiyoruz.
*İş erbabına “Allah işini rast getirsin” derken bugün “ bol kazançlar” diyoruz.
*Başımıza bir sıkıntı musibet geldiğinde “ Allah’ın dediği olur” “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” derken, bugün “hay aksi” “ben bittim” “ben mahvodum” “bu da nereden çıktı yav?” gibi ifadeler kullanıyoruz.
*Yeni evlenenlere “ Allah bir yastıkta kocatsın” derken bugün içi boş “mutluluklar” diliyoruz.
*Bir işle uğraşanlara “Allah kolaylık versin” derken bugün Allah kavramını kaldırarak söylüyoruz.
*Sınava girenlere “Allah zihin açıklığı versin” deniliyordu. Bugün “başarılar” demekle iktifa ediyoruz.
*Geleceğe dair planlar yapılırken “inşallah”, “Allah izin verirse” derken bugün “ geleceği bilirmişçesine “ tahminim o ki” “umarım” gibi kavramlar icat ettik.
*Kötü bir şeylerden bahsedilirken “Allah korusun” , “Allah esirgesin” derken, bugün “ kapa şu şom ağzını gibi ibareler kullanır olduk.
*Günah işlediğini gördüklerimize “Allah ıslah etsin” ,”Allah hidayet versin” derken, bugün belalar, lanetler yağdırır olduk.
*Ayrılırken “Allah’a emanet ol “ yerine “kendine iyi bak” gibi ne idüğü belirsiz bir kavramı söyler olduk. *Hapşırana “Allah sana merhamet etsin” derken, şimdilerde “çok yaşaa” diyoruz.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, icat ettiğimiz, bu kavramlarla Hristiyan’ın kendini hayattan ve toplumsal düşünceden uzak tutan ve bireysel yaşam felsefesini önceleyen davranış ve tutumlarından ne farkımız var? Carrel’in “duanın kökeni yoksulluk ve aşktır” dediği gibi, Müslümanlar dinlerini merkeze almaktan imtina edip zenginleşti, mala mülke tamah etti de seküler bir hayatı mı benimsedi? Yoksa “Hayatta en güzel şey, bir duanın içinde olmaktır” diyen Şems-i Tebrizi gibi iyi insanlar, iyi atlara binip çekip gitti mi?
Dua dua eller karıncalanmış
Yıldızlar avuçta gök parçalanmış
N.F. KISAKÜREK
Duaların yerini hayaller aldığından beri zarardayız. İsmet ÖZEL