(Toplumsal İlişkiler 1902)

يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ “SEN EY [yalnızlığına] bürünmüş olan”(Müddessir/1)
قُمْ فَاَنْذِرْ “Kalk ve uyar!” (Müddessir/2)
“Ah şu yalnızlık, kemik gibi, ne yana dönsen batar” derken, Türk şiirinin zarif şairi Cahit Zarifoğlu, hangi yalnızlıktan bahsediyordu acaba? Modern zamanların derde şifa olan yalnızlığından mı, yoksa simsiyah gecelerin koynunda, insanın üzerine üzerine gelen, taş duvarlara kara bir zift gibi düşen, kahreden, yüreğini kanatan o ölümcül karaltılı yalnızlığından mı?
Dücane Cündioğlu; “yalnızlık karda ölüm gibi, zevk alırken yaşama veda eder insan” derken, o yalnızlığa biçtiği değeri ölüm ve yalnızlık arasında derin bağlar kurarak anlatır. İnsan zaten yalnız oğlu yalnızdır hep. Bunu en iyi ölünce ölümün soğuk yüzüyle karşılaşınca ama bir o kadar da beyazlar içinde kefenle bembeyaz rüyalarla, bir film şeridi gibi geçen hayatı gözlerinin önünden geçerken farkına varır. Bu hal insana bir taraftan zevk verirken, bir taraftan da, ölümün yalnızlığın maddi anlamda ta kendisi olduğunu hatırlatır. Yoksa manevi anlamda insan hiçbir zaman yalnız değildir.
Bir başka açıyla yalnızlık ve ölüm ilişkisine; “bir mezarda kaybolur her şey aşk, kin, zafer hatta yenilgi” der Cemal Süreya. Zevk bile acıtır yalnızken, çünkü şahit yok, paylaşan yok ve hayat da sessizce sahneden çekilip gider. Böyle durumda karda ölüm, en sağlam yalnızlıktır insan için.
Yalnızlığın en dibini, her zerresine kadar yaşayan birine, hiç kimseler yardım da edemez, anlayamaz da. İşte o hayatının bittiğini sandığın yerde, gerçek hayat başlıyordur.
Yukarıda geçen ayeti açıklarken Muhammed Esed Fahruddin Razi’nin bakış açısına göre izah eder. Müddessir kelimesini yalnızlıkla açıklamaya çalışır:
“Müddessir ifadesi (mütedessir’in kısaltılmış biçimi), “[herhangi bir şey ile] örtünmüş” veya “[herhangi bir şeye] sarınmış” olan kişiyi gösterir; ve bütün dilbilimcilerin işaret ettiği gibi, yukarıdaki isim-fiilin türetildiği desera fiili, hem somut hem de soyut bir anlam taşıyabilir. Müfessirlerin büyük kısmı, “Ey bürünmüş olan” ifadesini lafzî, somut anlamıyla alırlar ve bunun, Hz. Peygamber’in vahyin başlamak üzere olduğunu hissettiğinde kendisini bir yorgan veya battaniye ile örtmesi alışkanlığına işaret ettiğini ileri sürerler. Ancak Râzî, bu hitabın, mecazî olarak Muhammed (s.a.v)’in peygamberlik görevi başlamadan önceki şiddetli yalnızlık isteğini göstermek için kullanılmış olabileceğini söyler (karş. 96. surenin giriş notu): ve bu, Râzî’ye göre, o’na “kalk ve uyar” şeklindeki bir sonraki çağrıyı da açıklamaktadır -yani, “Şimdi yalnızlığından vazgeç ve bütün dünyanın önüne bir öğretici ve uyarıcı olarak çık.”
Şemsettin ÖZKAN
10.09.2025 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com (Muhammed Esed, Ku’an Mesajı, c.3 alıntı)
3-pixabay.com