VAR MISIN Kİ YOK OLMAKTAN KORKUYORSUN

(Toplumsal İlişkiler 154)


وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ

Ve insana, kendi gayret ve çabalarının sonuçlarından başka bir şey yoktur!” (Necm/39)

Farabi ya da İbn-i Arabi’ye ait olduğu söylenen bir sözde üstatlarımız şöyle diyorlar; “var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun?” Sahi insan olarak şu dünyada kaç dikili ağacımız var ki, konuşuyoruz? Eskilerin tabiriyle cürmün kadar konuş! Var mısın yok musun belli değil o halde bu telaşın da neyin nesi?

Varlığı belli olmayanın yokluğu ne yazar ki? Dün olmayan bugün de varsın olmasın.” Varlığı bir şey kazandırmayan insanların yokluğu da bir şey kazandırmaz” der, Dostoyevski. İsmi yazılmayan şu şiirde, belki de bana aittir yarıda kalmış gibi gözüküyor, söz konusu edilen yokların var olması neye yarar ki?

İçimde yosun tutmuş bir sızı
Acısını duymayanlar var
Gönlüme şavkı vurmuş
Ayın nurları var
Kaybettim kendimi
Görmeyenler var
Üşüyorum sensizlikten

İçimdeki gurbeti
Bilmeyenler var
Herkes kaybolmuş kendi içinde
Kendini bilmeyenler var
Herkes okuryazar üniversiteli
Cahil cühelalar var
Okumuş üstün iş kadını olmuş
Nice mutsuz kadınlar var
Kalıbına bakıp adam sandığın
Nice kof kalaslar var
İnsanlıktan binasip
Nice insancıklar var.

Şiirde anlatılan acı duymayanlar, görmeyenler, insanın içindeki gurbeti bilmeyenler, kendini bilmeyenler, üniversiteli cahiller, mutsuz kadınlar, kof adamlar, insancıklar varlığıyla yokluğu farkedilmeyenler söz konusu edilmiştir.

Peki bu kalıbıyla var olanlar, aslında yok hükmünde olanlar, niye yok olmaktan korkuyorlar ki? Hiçbir şey yapmayıp tembel olduklarından mıdır, yoksa pişmanlık duyduklarından mıdır? Doğrusu bunu kestirmek güçtür. Veya aşağılık kompleksine mi kapılıyorlar?

Varlık felsefesi ontoloji felsefenin ana konularından biridir. Ancak sizleri felsefenin o boğucu mantık yürütmeleri arasında varlık ve yokluk kavramlarıyla kafanızı ütülemek istemiyorum. Sadece tasavvuf felsefesinde öz olarak nasıl değinildiğiyle iktifa etmek istiyorum.

Tasavvuf felsefesinde ise yokluk farklı anlamda yorumlanmış, “mâsivâ” denilen, Allah’tan başka tüm varlığın yok mesâbesinde olduğu kabul edilmiştir. Başka bir deyişle gerçek varlı Allah’ın varlığı diğerleri ise mecâzî varlıklardır. Yunus Emre bunu veciz bir şekilde ifade eder:

Ne varlığa sevinirem
Ne yokluğa erinirem
Aşkın ile avunuram
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Bir köşk ile birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni.

Varlık O’dur. Yani Allah’tır. Bu âlemde zaten görüntüler dünyasıdır. Görme, işitme ve benzeri eylmlerini de zaten beynimizin bir noktasına karşımızdaki cismin görüntüsünü düşürerek yapmıyor muyuz?

Hüdai hazretleri de varlığın sadece Allah olduğunu anlatır:

Neyleyim dünyayı
Bana Allah-ım gerek.
Gerekmez masivayı
Bana Allah-ım gerek.

Beyhude hevayı ko
Hakkı bul, gör yahu
Hüdai-nin sözü bu
Bana Allah-ım gerek.

Sözümüzü üstat Necip Fazıl Kısakürek’le bitirelim:

Yol O’nun varlık O’nun gerisi hep angarya
Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya.

Şemsettin ÖZKAN

03.11.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-dusundurensozler.blogspot.com (Varlık ve yokluk üzerine)

4-ilahidefteri.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir