SINANMADIĞIN HİÇBİR GÜNAHIN MASUMU SANMAYASIN KENDİNİ

(Toplumsal İlişkiler 71)


فَكُلاًّ اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَـلَيْهِ حَـاصِباًۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ 
“Sonuç olarak, bu zalim toplumların her birini işlediği günahtan dolayı cezalandırdık; kiminin üzerine taş yağmuru yağdırdık, kimini bir çığlık yakalayıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk! Elbette Allah, hak ettikleri cezayı vermekle onlara zulmediyor değildi fakat asıl, onlar suç işleyerek kendilerine zulmediyorlardı.” (Ankebut/40)

Günah öyle bir şey ki, başlangıcı tatlı gibi gözükse de sonu acı ve ıstıraptır. İnsan bir günah işledi mi hemen tövbe edip, Allah’tan bağışlanma dilemelidir. Çünkü insan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur.

       Günah, genellikle dinî bağlamda kullanılan bir terimdir. Allah’ın açıkladığı ilahi kanunlara karşı yapılan bilinçli ihmalkârlık veya inkâr olarak da tanımlanabilir. Ya da Allah’ın buyruklarına karşı olan, dince suç sayılan, öteki dünyada cezayı gerektiren iş ya da davranışlar şeklinde de yorumlanabilir. Örneğin; “Yetim hakkı yemek günahtır.” Günah işleyenlere veya günahı olanlara günahkâr denir.

        Günahkâr kişi günahları sebebiyle ilminden, rızkından, dost, arkadaş, eş ve akrabalarından uzaklaşma ve soğuma, (hatta bineğinin bile huyu değişebilir) işlerinin zorlaşması, kalbinin kararması ve bu durumun diğer vücut organlarına yansıması, ibadet yapmaktan mahrum olma, günah işledikçe günah bataklığına saplanma, hele hele işlediği günahları açıktan yaptıkça onulmaz dertlere düşer. Sosyal hayatı ve psikolojisi altüst olur. 

        Hacca hem kendi namına hem de sonradan annesi namına vekâlet yoluyla gidip dönünce günahlara batan bir kişiye cevap veren şeyh Muhammed Salih El-müneccid; “günahların ve mâsiyetlerin, işleyen kişi üzerine uğursuz ve olumsuz etkileri bulunmaktadır,” diyor ve bu bağlamda ibni  Kayyım’a ait birtakım bilgileri aktarıyor:

1-İlimden mahrum kalmak, zira ilim Allah’ın kalplere verdiği bir nurdur, günah işlemek ise bu nuru söndürür. İmam Şafii rahimehullah İmam Malik’in yanına oturup birtakım şeyler okuyunca imam Malik onun zekâsına, anlayışına ve uyanıklığına hayran kalarak şöyle dedi: Gördüğüm kadarıyla Allah senin kalbine nur vermiş. Bu nuru, masiyet ve günahlarla söndürme.

2- Rızıktan mahrum kalmak, İmam Ahmed, Müsned’ inde, Sevban’ dan şöyle aktarmıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi: “ Kişi yaptığı günahtan dolayı rızıktan mahrum bırakılır”(İbn-i Mace 4022, El-bani sahih demiştir.)

3-Günah işlendikten sonra günah işleyen ile Allah arasında ve yine kişi ile insanlar arasında bir soğukluk ve uzaklaşma meydana gelir. Seleften bize aktarıldığına göre şöyle demişlerdir: Ben bir masiyet/ günah işlediğimde bunun etkisini eşimin ve bineğimin huyunda görürüm.

4-İşlerin zorlaşmasıyla karşılaşır, yöneldiği her işin yüzüne kapandığını görür. Buna karşılık, Allah’tan korkanlara Allah onların işlerini kolaylaştırmaktadır.

5-Günah işleyen kendi kalbinde bir karanlık hisseder, bu karanlığı gecenin karanlığı gibi idrak eder. Böylece kalbinde hissettiği günahın karanlığı gözle görülen karanlık gibi olur. Nitekim itaat nurdur, masiyet ise karanlıktır. Bu karanlık arttıkça kişinin kararsızlığı da artar, farkına varmadan bidat, sapıklık ve tehlikeli durumlara düşer. Tıpkı karanlık bir gecede tek başına yürüyen bir kör gibi olur. Bu karanlık çoğalır, ta ki yüzünü kaplar ve herkesin gördüğü bir siyahlık oluverir. Abdullah bin Abbas şöyle der: “Hayır işlemek kişinin yüzünde ışık, kalbinde nur, rızkında bolluk, vücudunda güç, halkın kalbinde sevgi doğurur. Günah ve kötülük ise, yüzde siyahlık, kalpte karanlık, vücutta zayıflık, rızıkta eksiklik ve halkın kalbinde kin ve nefret doğurur.

6-İbadet yapmaktan mahrum bırakılması, şayet günah işleyen kişi sadece ibadetlerden engellenmek ile cezalandırılsaydı bu ona yeterdi. Çünkü bir günah diğer yolu da kapatmış olur, kişi günah işledikçe kurtulmasına neden olacak diğer ibadetlerin de önünü kesmiş olur. Zira her bir ibadet dünyadan ve içinde bulunan her şeyden daha üstündür. Bunun durumu bir yemek yiyip yemekten sonra hastalanan ve hastalıktan dolayı birçok güzel ve lezzetli yemeklerden mahrum kalan kişinin durumuna benzer.

7-Günahlar bir benzerini ekerler ve birbirlerini doğururlar. Daha sonra insanın bu günahlardan kurtulması zorlaşır.

8-Günahlar kalbi zayıflatır ve günah işleme isteğini güçlenir. Tövbe isteği yavaş yavaş zayıflar işin sonunda tamamen tövbe etmekten uzaklaşır. Tövbe ve istiğfarı yalancılar gibi dil ile yapar ancak kalbi günahlarla kaplı ve günahlarda ısrar eder, fırsat buldukça işler. Tabi ki bu en büyük hastalık ve en tehlikeli durumlardandır.

9-Günahı kötü görme şuuru kalpten gider, böylece günahlar ona normal bir şey gibi gelir. Bunun üzerine insanların onu görmesi veya arkasından konuşması onu rahatsız etmez. Bu durum fasıklarda, hayasızlığın son noktası ve lezzetin zirvesidir. Hatta birilerine günah işlemekle övünür, ondan haberi olmayanlara anlatır ve ey falan! Ben şöyle şöyle yaptım diye övünür. Bu tür insanların düzelmeleri imkânsız olup genelde tövbe yolu bunlara kapalı olur. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi: “Ümmetimin hepsi affedilir; ancak açıkça günah işleyenler hariç: Allah kulun günahını örter, ancak o kul gider kendini açığa vurur ve rezil ederek şöyle der: ey falanca kişi, ben bu gün şöyle böyle yaptım. Allah onun günahını örttüğü halde kendisi onu açığa vurur.(Buhari 4949, Müslim, 2744)

10-Günahlar çoğaldığı zaman günahkârın kalbi mühürlenir ve gafillerden olur. Nitekim selef âlimleri: ”Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları, kalplerini paslandırmıştır,”(Mutaffifin/14) ayetini günahtan sonra yapılan günah diye yorumlamışlardır. Buradaki kelimeden maksat kalbin günahtan sonra paslanmasıdır. Bu paslanma çoğaldıktan sonra “rane” olur, bu aşama galebe çaldıktan sonra mühür ve kilit olur. Böylece kalp bir örtü ve kılıf içinde olur. Bu durum hidayetten sonra oluştuğu takdirde kalp alt üst olur. Bu durumda şeytan bu kalbe hâkim olup istediği yöne sürükler.

 Hacca gidip ancak ibadetin kabul edildiğine dair bir belirti görmedim dediniz. Bilakis daha fazla günah işlediğinizi söylediniz.

Şüphesiz İbadetin kabulü Allah’a aittir. Hiç kimse bir ibadetin kabul edilip edilmediğini iddia edemez.

Mümin olan kimse, ibadetin Allah tarafından kabul edilip edilmediğini bilmediği halde salih ameller işlemeye devam etmelidir.

İbn Ömer Radiyallahu anhu şöyle demiştir: şayet bilsem ki Allah benden sadece bir sevap kabul etmiş bundan sonra benim için ölümden daha değerli bir şey olamazdı. Çünkü yüce Allah şöyle der:  “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” (Maide/27)

İnsana düşen görev salih amel işlemesi, yaptığı amelin Allah ve Rasulünün emrine mutabık olmasıdır. Böylelikle görevini yerine getirmiş olur, daha sonra Allah’tan kabul edilmesini diler.

       Ey soran kişi! Şayet senin haccın yasak işler içermeyen doğru bir şekilde yapılmışsa bu haccı tekrarlamana gerek yoktur. Günahlara düşmen ise haccın doğruluğu ile alakası yoktur. Fakat yaptığın işlerden sorumlusun. Sana düşen görev, zaman varken tövbe etmendir.

 Kalabalıktan dolayı tavafı yarıda kesip dama çıkman ibadeti art arda yapma konusuyla alakalıdır. Bu konu Daimi Fetva Kuruluna sorulduğunda, Tavafı kesmek ve daha sonra yukarı katlarda devam etmenin hiçbir sakıncası olmadığını söylemişlerdir. Daha fazla bilgi için Daimi Fetva Kurulu 11/230,231,232nolu fetvalarına bakınız.

Tavafın başlangıcı ise son kaldığın yerden başlar. Kaldığın yeri tespit etmek için yaptığın uğraştan sonra galip zanna göre hareket edersin. Nitekim üç rekat mı dört rekat mı namaz kılan kişinin sorusu üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap vermiştir: “ en doğrusuna göre hareket et ve onun üzerine tamamla” yani araştırma ve galip zanna göre hareket edilir. (Buhari 401, Müslim 572, şerhul mumti 3/461)

Bununla birlikte dama çıkıp tavafı tamamlaman ve son kaldığın yerden devam etmek için göstermiş olduğun çaba doğrudur ve hiçbir sakıncası yoktur inşallah.

       Yukarıda geçen ayet tarihte günahkâr toplumların nasıl cezalandırıldığını anlatırken, bu cezalandırma sebebinin de bu toplumlarda suç dosyalarının hayli kabarık olduğunun da özellikle altı çiziliyor: “Sonuç olarak, bu zalim toplumların her birini işlediği günahtan dolayı cezalandırdık. Kiminin üzerine taş yağmuru yağdırdık, kimini bir çığlık yakalayıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Elbette Allah hak ettikleri cezayı vermekle onlara zulmediyor değildi fakat asıl, onlar suç işleyerek kendilerine zulmediyorlardı.”

         Sözü Hz. Mevlana’nın “sınanmadığın hiçbir günahın masumu sanmayasın sakın ha kendini,” uyarısıyla bitirelim.

Şemsettin ÖZKAN

  08.07.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com3-islamqa.info   

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir