SEN HİÇ “AYN-ÜR RIZA” İLE BAKTIN MI?

(Toplumsal İlişkiler 1473)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيراً مِنَ الظَّنِّؗ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضاًؕ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ رَحٖيمٌ 
“Ey iman edenler! Aşırı zandan kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Günah olan zan, asılsız tahminlere, evhamlara dayanarak insanları suçlamak veya cezalandırmaya kalkışmaktır. O hâlde, ne kadar çok zanla hareket ederseniz, yanılıp günaha girme ihtimaliniz de o derece artacaktır. Bir de, evleneceği kişinin durumunu araştırma veya büyük suçluları takip etme gibi meşrû bir sebebe dayanmadıkça, birbirinizin mahrem yönlerini araştırmayın ve olası bir haksızlığı engellemek amacıyla evlilik, iş ortaklığı ve benzeri konularda taraflara önbilgi vererek uyarma veya şâhitlik yapma durumu hariç, lüzumsuz yere insanların kusurlarını sayıp dökerek birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Hiçbiriniz, bir başkasının arkasından onun hoşlanmayacağı sözler söylemesin. İçinizden hanginiz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? İşte bundan tiksindiniz değil mi? Oysa gıybet, bundan daha tiksinti verici bir günahtır! Öyleyse, Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden sakının! Allah’ın rahmetinden de hiçbir zaman ümidinizi kesmeyin! Doğrusu Allah, içtenlikle yapılan bütün tövbeleri kabul edendir, çok ama çok merhametlidir.” (Hucurat/12)

Bir sosyal medya paylaşımında “sen hiç, ‘ayn-ür rıza’ ile baktın mı?” denilmesi, ne kadar hoş değil mi? Yani kusur görmeden, muhabbet ile bakan gözler demektir.

           Bazı insanlar görürsünüz etrafınızda. Saf, garip, kimseye karışmazlar. Ağzından zor laf alırsınız cinsinden hani. Yüzlerine baktığınızda bir kötülük emaresine rastlıyamazsınız. Yanlarında güvensizlik hissetmezsiniz. Toplum nazarında meczup gibi bir tavır ve davranış içinde olduklarına inanılır. Belki de onları görünce eskilerin tabiriyle deli zannedersiniz. İşte onlar ayn-ür rıza ile bakanlardır.  

          Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurur:  

“Cennete girecek olan topluluklardan öyleleri vardır ki, kalpleri kuş kalbi gibidir.” (Müslim, Cennet, 27; Ahmed b. Hanbel, 2/331) Bu hadis-i şerifte; hem kalp temizliğine, gönül zenginliğine hem de Allah Teala’ya duyulan haşyetteki (korku-ürperme-saygı) hassasiyetine dikkat çekilmiştir.

         Hz. Mevlana’da; “Cennetliklerin çoğu saf ve temiz  kişilerdir. Sen de uyanıklığı bırak saf olmaya bak!” der. 

Bu insanların bizim için bir numune-i imtisal olduğuna vurgu yapar. Şimdi bu cennetlik insanlardan birinin hikayesini anlatacağım. 

         Olay Peygamberimizin işaret ettiği bir sahabeye ait. Peygamber Efendimize on yıl boyunca hizmet eden ve Allah Resûlü`nün terbiyesinde yetişen Enes b. Mâlik radiyallahu anh anlatıyor:

        “Resûl-i Ekrem Efendimiz ile oturuyorduk. Allah Resûlü: ‘Birazdan yanınıza cennetlik bir adam gelecek, onu görmek ister misiniz?” buyurdu. Çok geçmeden Medineli bir sahâbi  çıkageldi. Ayakkabılarını elinde tutuyor, yeni abdest aldığı için sakalından sular damlıyordu.

       Ertesi gün Efendimiz sözlerini tekrarladığında aynı sahâbi mescidin kapısında beliriverdi. Bu durum üçüncü gün yine aynı şekilde yaşandığında ashâb-ı kirâmdan ilme ve ibadete düşkünlüğü ile tanınan genç sahâbi Abdullah b. Amr, Medineli sahâbinin peşine düştü.

       Bu sahâbi, hangi ibadeti ya da hangi özelliği sayesinde cennetle müjdeleniyor, Allah Resûlü bu müjdeyi neden üç gün boyunca tekrarlıyordu? Abdullah b. Amr bunu öğrenmeli ve Medineli sahâbiyi cennete götürecek ameli kendisi de hayata geçirmeliydi. Medineli sahâbinin kapısını çalarak, kalacak bir yerinin olmadığını, bir süre kendisini misafir etmesini rica etti. İsteği kabul edilince de üç gece bu sahâbinin evinde kaldı ve onunla aynı odada yatıp uyudu.

     Abdullah bu süre zarfında adamın davranışlarında bir farklılık göremedi. Gün boyu diğer Müslümanların yapmadığı ve sadece bu zatın yaptığı özel bir şey yoktu. Gece yarısı uyanıp ev sahibinin ne yapacağını merak etti. Acaba kaç rekât gece namazı kılacak, Rabbine yalvarırken neler söyleyecek, gözünden nasıl yaşlar dökülecekti?

     Geceler boyu boşuna bekleyip durdu. Ev sahibi, geceleri kalkıp ibadet etmiyor, sabah namazına dek uyuyor, sadece uyanıp yatağında sağına soluna dönerken Allah`ı zikrediyor, tekbir getiriyordu. Büyük bir serveti olmadığı için sadaka dağıtamıyor ancak konuşmasına çok dikkat ediyor, dilinden hayırlı ve güzel sözler dökülüyordu.

      Abdullah nihayet üçüncü günün sonunda işin aslını ev sahibine anlatarak şöyle dedi: “Hz. Peygamber üç gün üst üste ‘Birazdan yanınıza cennet halkından birisi gelecektir.’ buyurdu. Efendimizin bu sözlerinden sonra her defasında sen çıkageldin. Bunun üzerine ben de birkaç gün senin yanında kalarak seni cennet halkından yapan amelini öğrenip onu işlemek istedim. Fakat bu üç gün içerisinde büyük bir amel yaptığını görmedim. Acaba seni bu mertebeye hangi amelin ulaştırmış olabilir?”

       Sahâbi, Abdullah`a şu cevabı verdi: “Senin gördüğünden başka yaptığım bir ibadetim yok.”                                                                                

       Abdullah gitmek üzere ayağa kalktı. Aradığı cevabı bulamamıştı. Resûl-i Ekrem bu adamı neden hem de üç kez üst üste Cennetle müjdelemişti. Bu adamda olup da kendinde ve diğer kimselerde olmayan özellik hangisiydi?  Bunları düşündüğü sırada Medineli sahâbinin sesini duydu: “Dur yeğenim, söylediğim gibi gördüğünün dışında benim hiçbir amelim yoktur, ancak şu var ki ben hiçbir Müslümana kin gütmem ve Allah`ın bir başkasına verdiği nimeti asla kıskanmam.” Abdullah bunun üzerine: “Seni Cennetlik yapan ve bizim sahip olamadığımız şey işte budur,” dedi. (Ahmed bin Hanbel, Müsned lll,166)

Şemsettin ÖZKAN

08.07.2024 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.