SAKIN UNUTMA ZOR ZAMANLAR GÜZEL KAPILAR AÇAR HİÇBİR ŞEYİ BOŞUNA YAŞAMADIN

(Toplumsal İlişkiler 1198)

فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۙ
اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًؕ
“Demek ki, zorlukla kolaylık iç içedir ve her zorluk, o zorluğu
aşacak güç ve kabiliyeti kendi içinde barındırmaktadır; yani, her
zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.” (İnşirah/5)
“Evet, her zorluğun yanında bir kolaylık vardır. İşte bunun içindir ki, ey Muhammed, omzundaki yük ağırlaştıkça ve sorumluluğun büyüdükçe, aynı oranda kalbine sebat ve kararlılık vereceğiz ve senin tahammül gücünü yükselterek, zorlukları kolayca aşmanı sağlayacağız.” (İnşirah/6)

Bir güzel tesbit daha, şöyle deniyor; “sakın unutma, zor zamanlar güzel kapılar açar, hiçbir şeyi boşuna yaşamadın.” Gerçekten de öyle, bazen kriz dönemleri insanlara yeni kapılar açıyor. Eğer iyi değerlendirilebilirse insan için yepyeni imkanlar çıkıyor bu dönemlerde.

            Biz sanıyoruz ki, her şey bitti. Hayır öyle değil işte. Tam tersine, insan için küllerinden doğma zamanı böyle zamanlar. Sen yeter ki pes etme! Dikkat ederseniz sarp dağların içinde bile insanı bir yere çıkaran patika yollar vardır. Sarp, yol vermez geçitleri var diye hemen vazgeçmemek gerekir.

            Bilir misiniz dostlar, bir zafere büyük diyebilmemiz için, ne gibi zor mücadeleler verilmiş önce ona bakmamız gerekiyor. Mücadele ne kadar zorlu kazanılan zafer de o derece büyüktür. Zor diyorsun der Hz. Mevlana, zor olacak ki imtihan olsun diye ekler. Bir Hint atasözü de; “tepende kara bulutlar dolaşsa bile, gökyüzünün maviliğinden asla şüphe duyma,” derken bize  zorlukları nasıl okumamız gerektiğini öğretir.

          Aşk sizi çağırdığı zaman onu izleyin, takip edin. Yolları zor, dik ve sarp olsa da… Nasıl mı? 

        Firavun ve adamları dünyevî üstünlüklerini kullanarak Allah’a iman edenlere zulmediyorlardı. Gördükleri birçok mucizelere ve başlarına çöken ilâhî azap tecellilerine rağmen bir türlü uslanmıyor, iman etmek istemiyorlardı. Nihayet Musa (a.s), onlar hakkında beddua etmek mecburiyetinde kaldı:

“Mûsâ (a.s)dedi ki:

«–Ey Rabbimiz! Gerçekten Sen, Firavun ve kavmine dünya  hayatında altın, gümüş ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), inananları Sen’in yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et; kalplerine sıkıntı ver!»

(Allah da Mûsâ ve Harun’a):

“İkinizin de duası kabul olunmuştur. O hâlde Siz, doğruluğa devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna gitmeyin!” dedi.” (Yûnus, 88-89)

       Bundan sonra Kıptî halkında cilt hastalığı başladı. Üç gün kuraklık oldu. Her Kıptî ailesine ayrı ayrı musibetler geliyordu. Firavun da mecbur kalarak Benî İsrail’in Mısır’dan çıkmasına izin verdi. Ancak her zaman olduğu gibi, tehlike geçince yine sözünden döneceği muhakkaktı.

Bu sebeple Mûsâ (a.s), Allah’ın emri gereğince, İsrail oğullarıyla beraber Süveyş’e doğru gece vakti hareket etti. O sabah Firavunun ailesindeki bütün kızlar tauna yakalanıp öldüler. Firavun zaten öfkeliydi, kızların ölümü ile öfkesi iyice arttı:

“–Bunları Mûsâ yaptırdı!” dedi.

        Firavunun bunların defni ile meşgul olması, Hazret-i Mûsâ’ya epey bir zaman kazandırmıştı. Nitekim Firavun durumu öğrenince, iş işten geçmişti bile…

Allah Teâlâ buyurur:

“Mûsâ’ya:

«–Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz!» diye vahyettik.” (eş-Şuarâ, 52)

“Ant olsun ki Biz Mûsâ’ya:

«–Kullarımla birlikte geceleyin yola çık da (size) yetişilmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan) endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç!» diye vahyetmiştik.” (Tâhâ, 77)

Durumu öğrenmiş bulunan Firavun telaş içindeydi:

“Firavun, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi;

“–Esasen bunlar, sayıları az, bölük-pörçük bir cemaattir. Fakat hakkımızda çok gayz (kin ve öfke) besliyorlar. Biz ise uyanık (ve yekvücut) bir cemaatiz!” (diyor ve dedirtiyordu). (eş-Şuarâ, 53-56)

Nihayet Firavun, ordusunu topladı ve Musa (a.s)’ın peşine düştü:

“Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler. İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın ashabı:

«–İşte yakalandık!» dediler.

Musa:

“–Asla!” dedi. “–Rabbim şüphesiz benimledir; bana yol gösterecektir!” (eş-Şuarâ, 60-62)

Musa (a.s)’ın önünde Kızıldeniz, arkasında ise Firavunun ordusu vardı.

         Zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde kimilerini görüyorum derin bir üzüntüye gark olmuş, depresyon geçirip, kaygı bozukluklarına düçar olmuş bir hali var. Neden zor geliyor Hz. Musa gibi Rabbimize güvenmek bize? Bir kez olsun şu Berat gecesinde gözyaşlarımızla dertlerimizle Rabbimize yönelip; “Rabbim ne gelirse senden gelir, çare de ancak senden gelir” diye dua etsek bizim dualarımıza icabet etmeyecek mi sanıyoruz? Yaptığımız hatalardan dönüş yapıp tövbe etsek affetmeyeceğini mi zannediyoruz? Peygamberlerin geçtiği çetin imtihanların biri bile bize uğramamışken nedir bu derin üzüntü ve keder? Ne çabuk unuttuk Şeytanın üzüntü ile bize yaklaştığını? Sanıyoruz ki Şeytan sadece Ramazanlarda bağlanan, sofra bekletilirse afiyetle yemeğe dalan, seccade katlanmazsa namaza duran, aralık saflarda gezinen, gıybetimizin tek suçlusu, akşam saatlerinde harabe yerlerde dolanan… İşte Şeytanı bundan ibaret sanıyoruz dostlar! Oysa Şeytan en çok üzüntüden yaklaşıyor.

Şemsettin ÖZKAN

07.10.2023 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.