(Toplumsal İlişkiler 1592)
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِهٖ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍؕ لِلرِّجَالِ نَصٖيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَصٖيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَؕ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِهٖؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيماً
“Allah’ın Kendi faziletiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyleri (malı ve makamı) imrenip temenni (ve tamah) etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. (Kadınlar ve erkekler, kendi fıtratlarına ve fırsatlarına uygun ve meşru işlerde çalışıp kazanmalı ve hayatın yükünü paylaşmalıdır.) Allah’tan O’nun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi Bilendir.” (Nisa/32)
İnsan öyle doyumsuzdur ki, ulaşmaması gereken ne varsa onu ister. Olmaması gerekeni ister. Anlayacağınız sahip olmadığı her ne varsa, onu ister. İster de, ister durur. Sonu yok insanın bu isteklerinin.
Shakespeare; “sahip olmadıklarına ulaşmak için çabalarken, sahip olduklarını unuttuğun için, mutsuzsun” derken insanın mutsuzluğunun nedenini söyler.
Birincisi; sahip olmadıkları için sarfedilen yoğun çaba,
İkincisi de; sahip olduğu nimetlerin farkına varamamak.
Hırs deyin, açgözlülük deyin, tatminsizlik deyin, her ne derseniz deyin, insanın bu doyumsuzluğu hasetliği, fesatlığı da beraberinde getirmiştir.
Gore Vidal; “ne garip… Kazanmak insanlara yetmiyor. Diğerlerinin kaybettiğini de görmek istiyor…” derken, vurgulamaya çalıştığı da, nihayetinde insanın doyumsuzlukta vardığı son noktadır.
Hz. Mevlana der ki; “gönlünü yıkayıp arıtmamışsan habire abdest alıp durmaktan fayda bekleme!” Bütün mesele iç (kalp) temizliğidir. Kalp temiz olmayınca dış yüzünü vücudunu parıl parıl parlatsan ne yazar? Gönlü kokuşmuş, fesatlık, hasetlik dolu, nefsine kul köle olduktan sonra ağzınla kuş tutsan ne işe yarar ki?
BizimYunus Emre’miz ne güzel söyler:
Su ne kadar arıta, çün yavuz huyun bile
Meğer bizi pâk ede Hak’tan inâyetimiz.
İnsanın bedeni su ile temizlenir. Fakat kalbi temiz tutabilmek, huy ve ahlâkı temiz bir mü’min olabilmek, hem kulun gayretine, hem de yüce Rabbimizin lûtf u keremine bağlı değil midir?
Eski bir İstanbul hamamının kitâbesinde, şu mânidar beyit yer alırmış: “Tıynetin nâ-pâk ise, hayr umma sen germâbeden, Önce tathîr-i kalb et, sonra tathîr-i beden!” Yani; “Pis tıynetli, kötü huylu bir kimse isen, hamamdan bir hayır bekleme! Gerçek temizlik istiyorsan, evvelâ kalbini temizle, sonra da bedenini…”
Ah şu insanın negatif iç tatminsizliği yok mu? İnsanı rezil eder, perişan eder, haysiyetini ayaklar altına alır. Nefs-i emmaresine hakim olamama hali onu üstadın; “belhüm adal” dediği, hayvandan daha aşağılara sürükler.
“GERÇEK ŞU Kİ, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir.” (Mearic/19) ayetini açıklarken Muhammed Esed, Kur’an Mesajı adlı eserinde şunları söylüyor:
“Lafzen, “insan tatminsiz (halû‘an) yaratılmıştır” yani insan, kendini aynı derecede hem verimli başarılara hem de kronik memnuniyetsizlik ve hayal kırıklıklarına sürükleyen bir iç tatminsizlik ile donatılmıştır. Başka bir deyişle, bu donanımın pozitif yahut negatif bir karakter göstereceğini belirleyen, insanın bu Allah vergisi donanımı kullanma tarzıdır. Bundan sonra gelen iki ayet (20 ve 21) ikinci duruma işaret ederlerken, 22-25. ayetler, yalnızca gerçek ruhî ve ahlakî bilincin o fıtrî tatminsizliği pozitif bir güce dönüştüreceğini ve böylece iç huzuruna ve kalıcı hoşnutluğa yol açacağını gösterir.”
Şemsettin ÖZKAN
04.11.2024 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com