(Toplumsal İlişkiler 1819)
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
“Kim (her konuda) Allah’a ve Resulüne itaat eder de (Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Sünnetini ölçü alırsa) ve Allah’tan saygıyla korkup O’ndan (kahrına uğramaktan) sakınırsa, işte bunlar ‘başarı ve mutluluğa’ erecek kimselerdir.” (Nur/52)
Mutluluk insanoğlunun en çok aradığı lakin çoğu zaman bulamadığı tılsımlı kelimedir. Dostoyevski; “mutlu olmanın iki yolu var. Ya isteklerinizi azaltacaksınız, ya da imkanlarınızı zorlayacaksınız” derken insanın aşırı derecede hırslı oluşuna ya da tembelliğine dikkatlerimizi çeker.
“Ufacık şeylerle mutlu olandan ufacık şeyler esirgenir. Hiçbir şeyle yetinmeyenlerin önüne ise dünyalar serilir. Hayat bu biraz…” Bilhassa evlerde küçükler büyüklere göre daha toleranslı yaklaşımlarla şımartılır bir bakıma.
Nice eski nesiller bilirim, durur yolda, bir küçük çiçeğin başında mutlu olur. Nice yeni nesiller bilirim, dünyayı önüne koysan, mutlu edemezsin. Somurtur dururlar, hiç bir şeyle yetinmezler. Hep bir açgözlülük saplantısı içindedirler. Kanaat etmek diye bir kavram lügatlerinde yoktur.
Buraya kadar her şeyi anladık da, atları yanlış nallıyorlar; “Ufacık şeylerle mutlu olandan ufacık şeyler esirgeniyor. Hiçbir şeyle yetinmeyenlerin önüne ise dünyalar seriliyor.” İşte bütün meselenin çözümüne gidecek yol da burada düğümleniyor. Aza kanaat etmeyi daha küçük yaşlarda öğrenmemiz, öğretmemiz gerekiyor kendimize, çocuklarımıza, öğrencilerimize ve etrafımızdaki herkese.
Andre Gide; “nice hastalıklar vardır, elde olmayanı istemekten gelir” derken insanın doyumsuzluğunu gözler önüne sürer adeta. İnsan habire her şeyi ister de ister. Hiç bitmez bu istekleri. Ta ki onu kara toprak doyurana dek.
Muhammed Esed’in İslam’la müşerref olmasına neden olan Tekasür Suresi’nde geçen “Tekasür” kavramını şöyle açıklar: “Tekâsür terimi, “çoğaltma için ihtirasla çırpınma”, yani taşınır veya taşınmaz, gerçek veya hayalî kazançları arttırma ihtirası anlamına gelir. Yukarıdaki bağlamda bu terim, insanın, daha çok konfor, daha fazla maddî servet, insanlar veya tabiat üzerinde daha güçlü otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma saplantısını ifade eder.
Bu çabaların, başka her şeyi dışlayan bir şekilde aşırı bir tutku ile sürdürülmesi, insanı her türlü ruhî kavrayıştan ve dolayısıyla tamamiyle manevî/ahlakî değerler üstüne kurulmuş herhangi bir sınırlama ve kısıtlamayı kabullenmekten alıkoyar ve sonuçta yalnız bireyler değil, bütün bir toplum iç tutarlılığını ve dengesini ve böylece her türlü mutluluk şansını yavaş yavaş yitirir.”
Hırs deyin, açgözlülük deyin, tatminsizlik deyin, her ne derseniz deyin, insanın bu doyumsuzluğu hasetliği, fesatlığı da beraberinde getirmiştir. Gore Vidal; “ne garip… Kazanmak insanlara yetmiyor. Diğerlerinin kaybettiğini de görmek istiyor…” derken, vurgulamaya çalıştığı da, insanın doyumsuzlukta vardığı son noktadır.
Hasılı açgözlülük, mutluluğun önünde birinci engel. İstekler frenlenmediği müddetçe, mutluluk hayaldir. Ya da bir konuda çalışmadan, gayret sarf etmeden, tembel tembel oturarak da, mutlu olunmaz. Hem isteyeceksin, hem de çalışmayacaksın, hem de böyle yapmakla kendini strese sokacaksın, böyle bir mutluluk dünyanın neresinde görülmüş?
Şemsettin ÖZKAN
19.06.2025 İNEGÖL
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-sukunduvar.com