KOSKOCA BİR HAYATIN İKİ SATIRLIK FİNALİ GÖNÜL DARGIN DİL SUSKUN

(Toplumsal İlişkiler 1907)

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَٓاءُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِؕ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ  

“Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.” (Bakara/74)

Ne enteresan bir hayat yaşıyoruz değil mi? Bir sosyal medya paylaşımında; “koskoca bir hayatın iki satırlık finali; gönül dargın, dil suskun” denilmesi ne kadar dramatik değil mi? Final bu kadar hüzünlü mü olmalıydı? İnsan gönüller alıp, gönüller vermeli değil miydi? Dili şen şakrak, mutluluk sözleri söylemeli değil miydi?

           Aşkla dolu, sevgiyle bezenmiş, insan gibi bir yaşam, onun da hakkı değil miydi? Niye hep gönüller kırık, kalp mahzun? Niye? Şu üç günlük dünyada neyi paylaşamıyoruz ki? Hikayenin sonunda herkes toprak sahibi olmayacak mı zaten? Sonunda hepimiz Rabbimize dönmeyecek miyiz? Bu sorulara herkes evet cevabı verdiği halde, hâlâ, ısrarla, gönül yıkmaya devam mı edecek? Bu ne gamsızlık ve vefasızlık?

         Ah şu gönlü kırılmış da dili susturulmuşlar için daha ne demeliyim? Rüzgar esmiştir birçok dal kırılmıştır, kırılan dallar yerine gelir mi? Nafile. Küs olmaz geri döner, ama gönül kırgınlığı devam eder. Çünkü dönmüştür dönmesine de, ama davranışta asla. Neden? dermanı kalmamıştır da ondan. Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz. Bir kez gönül yıktın ise, vay haline vay… Bizim Yunus Emre’mizin o güzel şiiri, sanırım hepinizin hafızasında kayıtlıdır: 

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak’kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil

Doğru yola gittin ise
Er eteğin tuttun ise
Bir hayırda ettin ise
Birine bindir az değil.

Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka mettahların satar
Yükü gevherdir tuz değil.

         Ya suskun, yani insanın hiç konuşmama haline, ne demeli? Biliyor musunuz, mezara dahi suskunlar diyarı anlamına gelen ‘hamuşan’ derler Mevleviler. 

          Hz. Mevlana suskunluğu en iyi tanımlayıp, tasvir eden önemli düşünürlerdendir. Şöyle der bu konuda; “suskunluk yaranın kanamasıdır. Suskunluk dününü öldürmenin yasıdır. Suskunluk ‘insanım’ diyenlerin sahteliğine lal kalınmasıdır.” susmuşların belli ki bir yerlerinde yaraları var zaman zaman kanıyordur işte. Dünü  harcamıştır onun matemini tutuyordur hamuş. Lakin en tehlikeli susuş zulüm ve haksızlıklar karşısında dilin lal oluşu.

           Susmak kötü mü? Hayır ne münasebet? Yerine göre  susmak ibadet bile. Konuşulacak yerde de haksızlık karşısında susan da dilsiz şeytana benzetilmiştir hadiste. Susarak cevap vermek. Erenlerin işi. Öyle kolay değil değerli dostlar bunu yapmak. Sükuti sohbet Hz. Şems-i Tebrizi’nin Mevleviliğin öğretilerini Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’e öğretirken kullandığı bir usül.

           Öyle bir an gelir ki insan karşısındakine cevap verme ihtiyacı hisseder. Çünkü karşısındaki bunu anlayacak güç ve kudrette değildir. Susmak belki de daha evladır. Zaten her doğruyu her yerde söylemek bazı hallerde uygun olmayabilir.

Şemsettin ÖZKAN
15.09.2025 ANKARA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir