(Toplumsal İlişkiler 1952)

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهٖ يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْ وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً فَلَا مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهٖ مِنْ وَالٍ
“(İnsanın) Onun önünden ve arkasından (devamlı) izleyenleri (ve takipçi melekleri) vardır. Onu Allah’ın emriyle (sürekli) gözetip korumaktadırlar. Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirip bozmayacaktır. Allah da bir kavme (İslam’dan ve insanlıktan uzaklaştıkları için ceza olarak bela ve musibetler gönderip çeşitli) sıkıntı ve kötülükler diledi mi, artık onu önleyecek ve geri çevirecek (bir güç) de yoktur(bulunmayacaktır). Onların Allah’tan başka velileri (ve sahipleri de) yoktur (çıkmayacaktır).” (Rad/11)
Hani derler ya; “değişmeyen sadece değişimin kendisidir” diye. Evet değişim o kadar fazla ki insan bu değişimlerden fazlasıyla mağdur olabilmektedir de. Genelde insanları eskisi gibi bulamayanlar, bunu sık sık dile getirmektedirler.
Bedirhan Gökçe; “kimseyi bıraktığın yerde bulamıyorsun. Ya adresi değişmiş oluyor, ya da kendisi…” derken işte bu türden bir yakınma ile karşımıza geliyor. Haklıdır üstad.
Cahit Zarifoğlu da “bir yerden bir yere göç ediyorsa kuşlar orada mevsimler değişmiştir, insanlarda” derken, değişimin bir başka boyutuna dikkatlerimizi çeker. Ortam değişince insan da değişir.
Çağımız öyle hızlı değişiyor ki, eskiler, hep maziye özlem duyuyorlar ister istemez. “Nerede o eski bayramlar” en bilindik deyim haline geldi. Bol bol kıyas yapılarak aslında içtenliğin her gün biraz daha eridiğini dillendiriyorlar desek daha doğru olur.
İsmet Özel; “medeniyetin getirdiği inceliğin ve zarafetin bir bedeli olmak gerekir diye düşünebiliriz. Medeniyet, inceliği veriyor insana karşılığında içtenliği alıyor.” der. İşin gerçeği de maalesef böyledir.
Uygarlığın ilerlemesiyle birlikte insanoğlu bilgi adına çok merhale kaydetti. Ancak irfanı kaybetti, içtenliği kaybetti. Çok bilgili insanlar lakin irfan yok, samimiyet yok, ihlas yok.
Medeniyet ilerliyor ilerlemesine de, bir bedel ödetiyor insana. O bedel, insanlardan içtenliğine, saf duru samimiyetine ambargolar koyarak eli boş gönderiyor yaşadığı zaman ve mekana. İnsanlar neden hep böyle sever gibi, umursar gibi, arkanızda var gibi, ama aslında hiç gibi, tuhaf davranışlar sergiliyorlar acaba? Sahte maskeli bir dünyada yaşıyorlar gibi neden? İnceliği veren medeniyetin kalınlığa evrilmesi mi bu?
Aslında kimse değişimden şikayetçi değil. Değişim adı altında gelen samimiyetin kaybolmasından, dert yanıyorlar. Bedirhan Gökçe’nin; adres değişikliği ile, kişinin kendini değiştirmesini yan yana zikretmesi de, içtenliğin, kaybolan değerler arasına girmesinden kaynaklanıyor. Üstadın içinin yanması da bu yüzden.
Eğer çağ bir de hızlı bir şekilde akıyorsa, insanlar modern zamanlarda yaşıyorlarsa, bu değişim hepten kaçınılmaz olur. Aşklar da bundan nasibini alır. İnsanlar rahat ve konforo alıştıkları için aşkları da pragmatizme (faydacılığa) evrilebilir.
Aslında değişmesi istenilmeyen durumlarda var tabi ki. Mesela aşk gibi. İnsan nasıl sevdiyse öyle kalmalı. Zira değişmek mevsimlere özgüdür. Ama bir yönden de, sevginin değişime yol açtığını vurgulayan Hz. Mevlana’ya da kulak vermek gerekir:
“Sevgi şifadır, sevgi güçtür, sevgi değişimin sihridir.”
Şemsettin ÖZKAN
30.10.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com