(Toplumsal İlişkiler 1658)
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا نَبَاتاً حَسَناً وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
“Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu (Meryem’i) güzel bir bitki gibi (özel olarak eğitip) yetiştirdi. Zekeriya’yı da ondan sorumlu kıldı. (Hz. Meryem’i, Hz. Zekeriya’nın kefalet ve terbiyesine verdi.) Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında (temiz ve leziz) bir yiyecek bulurdu. “Bu sana nereden geldi ey Meryem?” diye sorunca: “Bu, Allah katından (mucize bir nimettir.) Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir” derdi.” (Al-i imran/37)
Keramet mistik anlamda Allah’ın veli kullarına ermişlere verdiği olağanüstü kuvvet ve güce denir. Bu yüzden sihirbaz ya da din adına şaklabanlık yapan illüzyonistlerin hareketlerini kerametten sayamayız.
Nitekim Hz. Mevlana’nın; “keramet bir anda Kabe’ye gitmek değildir. Onu sam yeli de yapar. Keramet bir halden bir hale geçebilmektir” sözünde buna vurgu vardır.
Ebubekir Tanrıkulu; “Tarih Boyunca Yaşamış Zalim Hain ve Kafirlerin Hazin Sonu” adlı çalışmasında, sam yelinin yaptığını bile yapamayan, Peygamberlik iddiasında bulunan Müseylemetül Kezzabın mucize, keramet göstermeye çalışırken, düştüğü gülünç durumlarını hazin hikayesini anlatır:
“Ebû Hüreyre(r.a) Hz. Peygamber(s.a.v)’den, “Bir gün uyurken rüyamda iki kolumda altından iki bilezik gördüm ve bundan hoşlanmadım. Bu sırada bana rüyamda bileziklere doğru üfürmem vahyedildi, ben de üfledim; bunun üzerine uçup gittiler. Ben bu ikisini benden sonra çıkacak iki yalancı ile yorumladım: Biri (Esved) el-Ansî, diğeri Müseylime’dir” şeklinde bir hadis rivayet etmiştir. (Buhârî, “Meġāzî”, 70; Müslim, “Rüʾyâ”, 21) Yemame’de ortaya çıkıp hokkabazlık ve sihirbazlık yaparak, birçok kimseyi aldatarak etrafında toplamıştı. Müseyleme’ye inananlar ondan bazı şeyler isterdi. Fakat Müseyleme onların istediğini karşılamak için ne yapmak isterse tersi olurdu. Bir kadın hurma bahçesinin iyi mahsul vermesi için ondan dua istemişti. O da bir kova su isteyip sudan bir yudum ağzına alıp çalkaladı ve kovaya döktü, su acılaştı. Kadına; “Suyu götür bahçene dök.” dedi. Kadın bu suyu bahçesine serpince ağaçları tamamen kurudu. Müseyleme hangi çocuğun başına elini koysa çocuğun başı kel olurdu. Gözü ağrıyan biri ona gelip dua istedi. İki elini o şahsın gözlerine sürdü. Bunun üzerine gözleri kör oldu. Müseyleme’nin yüzüğünü çocukların ağzına korlardı. Ağzına Müseyleme’nin yüzüğü konulan çocuklar dilsiz olur, bir daha konuşmazdı. Peygamber(s.a.v) Efendimize mektup göndererek peygamberlik iddiasını bildirmişti.”
Hz. Mevlana’nınifadesiyle; “keramet bir halden bir hale geçebilmektir” dediği, Allah’ın veli kularından biri de Çoban Ahmet Ağa diye bilinen okuma yazma bilmeyen Konya velîlerinden Ladikli Hacı Ahmed Ağa (1888-1969) Konya’ya bağlı Ladik kasabasında doğdu. Babasının adı Mehmet, annesinin adı ise Emine’dir.Gayet cömert, vakar, temkin ve itidal ehli idi. Sükutu ihtiyar eden, ihtiyaç halinde konuşurlar. Ümmi olmasına rağmen, Hocası Hızır Aleyhisselam olduğu için, ondan manevi ilimler almış olup, İlm-i Hikmette yekta idi.
Kendisini Hakk’ın rızasına, halkın hizmetine adamış, her zaman ve her yönde halkımıza önder, rehber, teselli ve ümit kaynağı idi. Kendisine bir şey sorulduğu zaman;
“- Durun gardaşım, şimdi cevabınızı getiririm..” der, gider Hızır Aleyhisselam’a sorar, cevabını alır getirirdi. Kimseyi kırmaz ve geri çevirmezdi.
Hacı Ahmed Ağa, 8 Haziran 1969 tarihinde Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine kavuşur. Mübarek kabri Ladik mezarlığındadır.Konu keramete gelip çatınca:
“- Takmayın kafanıza bunları oğlum! Kerâmet var kerâmetin içinde… Amma madem ki yârenliğin ucunu ganattınız söğleğim: Bu kerâmet dediğiniz şeyler, kudretine azametine payân olmayan Allah’ın ilerde olacak şeyleri böğünden göstermesi gibi bir şeydir. Mesela ben bazı misafirlerime, yaz ortasında kış, kış ortasında yaz meyveleri ikram ederim… Hatırları hoş olsun diye…
Rabbimin bir lutfu bu, ihsanı… Bunun hakikatını açamam size. Üstündeki örtüyü kaldıramam. Doğru değil, uygun da olmaz. Anadan üryan soyunmaya benzer bu sizin karşınızda.
Amma meselâ bunlara benzer şeyler olacak ilerde. Şidilerde bizim memlekâtımızda pek yok, olsa da yaygın değil amma, ilerde camlı bahçalar olacak… Kış ortasında yaz avarı yetiştirilecek o camlı bahçalarda. Fenne devredilecek bu kerâmet o zaman yani…O da Allah’ın işi, bu da Allah’ın işi. Allah verirse verir, vermezsevermez. O istemeyince bir şey olmaz. Bir şeyi isteyebilmemiz için, O’nun o şeyi istememizi istemesi lazım. Allah bir kuluna kerâmet kapısı açınca, depelerine çıkılmaz cebel cebel dağları, kum taneleri gibi küçültüverir ona, derdi. Ahmed Ağa’nın cigarasına takıldı bir adam bir gün.
“-Ahmed Ağa’yı bir de evliyadan diller… Evliyanın işi ne mekruhla yaav? Fesübhanallah!…” diye içinden geçirirken, Ahmed ağa, hiç o değilden, sanki ona değil de bir başkasına söylüyormuş gibi konuştu:
“- Oğlum, dedi, gönliünde dedikodu yapıp durma! İçini gıybetle bulandırma! Eğer bir safran, tafran bişiyin varsa dışına kus da, kurtul geç!
“-Kime söylüyor acaba bunları?” diye kıvranmaya başladı adam. Çünkü mecliste Ahmed Ağa’dan başka bir şey söyleyen, bir şey soran yoktu. O adam;
“-Kime söylüyor acaba bunları?” diye içinden iç geçirince, Ahmed Ağa:
“- Sana söğleryorum oğlum, sana! Kime olacak sana! Kalbinde sakladığın teşviş, fitne olur san! Önünü keser durur! Gönlüne saab ol! Bir itirazın varsa dışına vur! Tutma içinde… İçinde tuttuğun her şey yara olur. İçinde tutulacak şey vaar, tutulmayacak şey var. Bunları ayıramazsan hayatın heder olur,” der.
Şemsettin ÖZKAN
09.01.2025 İNEGÖL
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-mektebidervis.com.tr
4-biriz.biz