(Toplumsal İlişkiler 535)
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۘ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَاناً فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِؕ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَؕ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّقٖينَ
“Ey Muhammed! Onlara, yani kibir ve azgınlıkları yüzünden Allah’ın Elçisini öldürmek için fırsat kollayan Yahudilere ve masum bir cana kıymayı göze alan bütün zâlimlere, Âdem’in iki oğlu arasında geçen şu ibret verici öyküyü hak ile, yani hak ve hakikati ortaya koymak üzere anlat: Hani onlar, Allah’a birer kurban
sunmuşlardı. Fakat birinin kurbanı kabul edilmiş, diğerininki ise geri çevrilmişti. Zira Hâbil en değerli hayvanlarından birini kurban olarak sunarken, kardeşi Kâbil, çürük ve döküntü ürünleri vermeye kalkmıştı.Bunun üzerine Kâbil, kıskançlık ve öfkeye kapılarak kardeşine, “Seni mutlaka öldüreceğim!” dedi. Hâbil şöyle cevap verdi: “Senin kurbanının kabul edilmeme sebebi ben değilim ki beni suçluyorsun. Asıl suçu kendinde aramalısın. Çünkü Allah,
kalbi kötülükle dolu olduğu hâlde, gösteriş amacıyla ibâdet edenlerin değil, ancak dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek, çirkin davranışlardan uzak durmaya çalışan o takvâ sahiplerinin
sunduğu kurbanı kabul eder.” (Maide/27)
Sezai Karakoç karşısındakine önce; “kardeşiz demek yetmez. Habil misin Kabil mi? Onu netleştirmek lazım” diye sorar. Safın ne tarafta evet hepimiz kardeşiz falan diyorsun ya evet kardeşiz ama sen hangi kardeşin yanında yer alıyorsun? Habil’in mi yoksa Kabil’in mi? Şayet Habil’in yanında saf tutuyorsan beri gel sarılalım, sevelim sevilelim, dost olalım. Yok Kabil’in yanında yer alıyorsan sen benim kardeşim falan değilsin der.
Peki niye böyle bir yol tutuyor Sezai Karakoç? Halbuki ikiside Hz. Adem Peygamberin çocuğu değil mi?Aşağıdaki ayetleri okuyunca siz de üstada hak vereceksiniz:
“Bununla beraber, eğer beni öldürecek olursan, dileğim odur ki; hem benim günahlarımı, hem de kendi günahlarını yüklenesin de, cehennem halkından olasın! İşte, zâlimlerin cezası budur! O hâlde kardeşim, gel bu zulümden vazgeç!” (Maide/29)
“Ama bütün bu uyarılara rağmen, Kâbil’in gözünü kör eden kıskançlık, ihtirâs ve bencillik duyguları, onu tahrik ederek
kardeşini öldürmeye sevk etti ve sonunda onu öldürdü. Böylece, dünya ve âhirette en büyük zarar ve hüsrana uğrayanlardan oldu!” (Maide/30)
Şair diyor ki; “ insan insanı ya tamamlayamadı ya da tam anlayamadı. Eksilen eksilene.” Şu yeryüzüne indiğinden beri insan en fazla kendi soyuna zulüm yapmıştır desek yalan olmaz.
Gerek bireysel anlamda olsun gerek toplumsal manada olaylara bakalım, insan insanı kırmıştır veya insan insana kırdırılmıştır.
Daha insanlık tarihi, insanın insanı tamamlayamama ya da tam anlayamama veya bu eksilme işi; Kabil’in küçük kardeş Habil’i öldürmesiyle başlamıştır. Bu aynı zamanda tarih felsefesinin de başlangıcı sayılır.
Bu olay Hak ve batıl mücadelesinin de önünü açmıştır. Kabil öldürmeyi, kapitalizmi, isyan etmeyi, anarşiyi, kaosu, kıskançlığı hasılı batılı seçti.
Küçük kardeş Habil ise öldürmemeyi yani yaşatmayı, Hakça bölüşümü ve paylaşmayı, Rab’be itaatı, adaleti, sabrı, Allah’a kul olmayı, saf ve temiz olmayı, samimiyeti, içtenliği hasılı Hak’kı seçti.
İnsanoğlu o günden beri ya birbirini tamamlayamadı ya da tam anlayamadı. Birbirinin kuyusunu kazmakla meşgul. Çekememezlik, kıskançlık duygularıyla içi içini kemiriyor. Başkasında gördüğü bir nimet için, ben de yoksa onda da olmasın hesabında. Düşünebiliyor musunuz bir “hayırlı olsun” kelimesini söylemeye dili varmıyor. Niye? Kıskançlığından, fesatlığından. Başka bir şeyden değil. Bende yoksa başkasında da olmasın anlayışından. Sevgisizlik, saygısızlık ve edepsizlikten başka bir şey değil, insanın bu hali.
Şemsettin ÖZKAN
04.12.2021 DOĞANŞEHİR
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-suskunduvar.com