KALBE DAĞ GİBİ YIĞILIR KELİME SULAR KAYIP GİDER SESSİZCE

(Toplumsal İlişkiler 136)


قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ
Musa: “Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar.” (Taha/25-28)

Yukarıdaki ayetler Hz. Musa’nın İsrailoğullarına dini tebliğ yolunda bir iç konuşması monologudur diyebiliriz. Rabbinden bu zorlu süreçte yardım bekliyor. Kalbinde dağ gibi yığılmış kelimeler. Nil altından kayıp gidiyor sessizce. Bir taraftan Firavun ve ileri gelenleriyle uğraşıyor, bir taraftan içinden geldiği toplumun İsrailoğullarının laf anlamayan, en küçük bir harekette gemiyi terketmeye meyilli, kalın kafalı toplumuyla uğraşıyor, beliğ konuşamıyor, dili peltek konuşuyor, sıkıntı ve kederler, her an öldürülme korkusu yaşıyor, her yerde aranıyor, sürgün hayatı yaşıyor. Ve içeriden Samiri gibiler ve ona uyanların ihanetini yaşıyor. Sıkıntılar diz boyu. Allah’ın keliminin (Allah’ın kendisiyle konuştuğu kişinin) kalbine yığılmış dağ gibi kelimeler, kelimeler…

Mavera adlı edebiyat dergisinin yedi güzel adamından biri olan Alaeddin Özdenören bir şiirinde şöyle der:

Her gece ay gelip yerleşir avuçlarıma

Kalbe dağ gibi yığılır kelime

Sular kayıp gider sessizce.

Hz. Mevlana Divan-ı Kebiri’nde bu iç konuşmalarına sıkça yer verir. 1. cildinde yer alan gazellerinde şöyle der:

Ey gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hakk’tan özür dilemek için neler düşünüyorsun? O’ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede…

O’nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın işler; O’ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar…

Senden bunca haset, bunca kötü düşünce, bunca dedikodu. O’ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.

Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan Allah dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O’dur.

İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha işlememeye karar veriyorsun, işte o anda bu duygularla için karıştığı, kendinden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zamandüşünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pişmanlığa seni düşüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O’nu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?

0, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Mustafa’yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.

Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.

Ey zavallı insan, bu düşüşlerden, bu hallerden sakın ye’se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulağına kurtuluş sesleri gelsin. 2. Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin. Müstef’ilün, Müstef’ilün, Müstefilün, Müstef’ilün (c. I, 3)

Sevgilim, belki vefa ve merhametin coşar da, kapıyı açarsın; “Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!” diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmuş bekliyorum.

Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmuştur.

Biz mest olmuşuz; başımız dönmede, başkalarının yaptıkları işlerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda değil. Yeter ki senin aşkını kaybetmeyelim. Yeter ki senin aşkın ebedî olsun!

İçimizde senin aşkın el çırpmada, yüzlerce başka alemler yaratmada, göklerden de dışarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.

Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti olduğumuz için seni bırakıp başka yere gidemiyoruz. Sen öyle eşsiz bir güzelsin ki, Allah’a yemin ederim ki yüzünün güzelliğini düşününce, hayal edince, şu gönlüm beni bırakıp gidiyor.

Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun eteğine yapışacağım, himmet isteyeceğim. Keşke uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.

Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya doğru sel gibi akıp gidiyorlar da, başka tanıdıklardan, başka sevgililerden yüz çevirmişlerdir.

Can denizine doğru koşan seller de çeşit çeşit. Bir sel var yüksek dağlardan kaynağını alarak, hayran hayran başını taşlara çarparak, köpürerek, ağlayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine doğru koşuyor, koşuyor. Bir sel de var ki yolunu kaybetmiş, birincisi; “Allah’a hamd olsun!” demede, ikin-cisi; “La havle” okumada.

Ey güneş gibi doğup, müflislere, yoksul kişilere sevgi şarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o şaraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de şaşırdık, yolumuzu kaybettik.

Nasıl olmuşsa gül, ansızın seni görmüş, şaşırıp kalmış da elbisesini yitirmiş. Çeng senin çenginin sesini duymuş, feryada başlamış, utanıp başını önüne eğmiş.

Şemsettin ÖZKAN

08.10.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-dosyalar.semazen.net

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir