İŞLER ZORLAŞINCA İNSANLARIN NİTELİĞİ ORTAYA ÇIKAR KİMİSİ KOLLARINI SIVAR KİMİSİ BURUN KIVIRIR KİMİSİ DE TOZ OLUR

(Toplumsal İlişkiler 1903)

قَالَ كَلَّا اِنَّ مَعِيَ رَبّٖي سَيَهْدٖينِ  

“(Hz. Musa ise:) “Hayır ve asla! Şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana (kurtuluşa ulaştıracak bir) yol gösterecektir. (Bize düşen O’na güvenip beklemektir” diyerek onları sakinleştirmeye çalışmıştı.)” (Şuara/62)

Hayatın gerçekten kim olduğumuzu gösterdiği anlar, tam da her şeyin zorlaştığı zaman birimleridir. Ve işte o zaman ayakta kalanla, savrulup gidenin farkı ortaya çıkar. Bu yüzden unutmamalıdır ki; zorlukların aslında seni değil, senin içindeki cevheri, dayanma gücünü test ettiğini…

         Zorluklar karakterin aynasıdır. Kimi güçlük karşısında kollarını sıvayıp mücadele eder, kimi burun kıvırıp bahane bulur, kimi de toz olup uçar gider, hepsi bu. 

         Sam  Ewing der ki; “işler zorlaşınca, insanların niteliği ortaya çıkar. Kimisi kollarını sıvar, kimisi burun kıvırır, kimisi de toz olur.” Yani kim iş yapıyor, kim de kaytarıyor ortaya çıkar demeye getiriyor lafı. Kim sorunları çözmeye niyetli, kim sorun oluyor, kim laf salatası üretiyor?

         Ne demiş atalarımız; “akkoyun karakoyun geçi başında belli olur.” Karakoyun hikayesini bilmeyenler için burada kısaca anlatıverelim kimler kolları sıvayıveriyor, kimler burun kıvırıyor kimler de toz oluyor anlayıverelim hele.  Anadolu coğrafyasında yaşayanların malumudur. Temayüllere uymayan bir aşkın peşinden koşan Çoban, aşkına kavuşmak için büyük bir sınavı başarıyla atlatmak zorundadır.

         Sınav ise üç gün boyunca sürekli tuz yedirilen sürünün üçüncü günün sonunda suya salınması ama sürünün bir ferdinin bile su içmemesinin sağlanmasıdır. Çoban bu koşulları şartsız, önkoşulsuz kabul etmek zorundadır ve eder. Sürüye üç gün boyunca çuvallar dolusu tuz verilir. Çünkü toplumsal hiyerarşi çoban ile Ağa kızının evlenmemesini sağlamaktır.  

         Üçüncü günün sonunda sürü suya salınır ve sürünün başında çobanın en sevdiği Karakoyun vardır. Çoban kavalını çalmaya başlar ve kara koyuna yalvarır: “Kara’m, Karakoyun’um, sürümün padişahı, kader ortağım. Ne senden ne yardan geçerim. Geç suyu, içtirme sudan kimseye.” der kavalıyla. 

         Çobanın derdini çok iyi bilen Karakoyun, sanki hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına suya koşturur ve varır derenin ortasında durur. Karakoyun’un durduğunu gören diğer koyunlar da durur. Geçmek bilmeyen bir zamandır başlar ve gelip bir yumruk gibi oturur çobanın yüreğine. 

         Çoban Karakoyun’un kendisini anlamadığını ve belki de anladığını ama susuzluğunun daha ağır bastığını ve çaresi kalmadığını düşünmeye başlamıştır ki, Karakoyun bütün muzipliğiyle başını suya doğru eğer ve ani bir hareketle tekrar kaldırıp, doğrudan karşıya geçer. Bütün sürü  Karakoyun’un peşinden tek bir yudum su içmeden karşıya geçer. 

         Çoban sınavı geçmiştir. Tuzu çok sevdiği bilenen ve üç gün boyunca en çok tuz yedirilen Karakoyun bütün sürünün suyu geçtiğinden emin olduktan sonra olduğu yere yığılır: Karakoyun susuzluktan çatlamıştır. 

Şemsettin ÖZKAN
11.09.2025 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-hasansever.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir