(Toplumsal ilişkiler 314)
اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّه۪ لَكَنُودٌۚ
“Gerçekten insan, Rabb’ine karşı pek nankördür.” (Adiyat/6)
İnsanı tanımak öyle bazılarının sandığı gibi kolay değildir. Ne var insan dediğin ne ki? Diyenler olabilir. Ancak durum hiç de onların söyledikleri gibi değildir.
Hz. Mevlana bunun zorluğunu şu cümlelerle ifade ediyor: “İnsanları tanımak denizleri bardak bardak boşaltmaktan daha zordur.” Hz. Pir haksız da sayılmaz. Çünkü her bir insan apayrı bir dünyadır. Beş parmağın beşi de bir değildir. Hiçbiri birbirine benzemez. Hepimizin düştüğü bir yanılgı bu belkide “insanı tanımak.”
Bir insanı anlayabiliriz veya onunla anlaşabiliriz fakat tanıyabileceğimizi sanmıyorum. İnsanlar bazen kendilerini bile zor taniyabilirken ve her geçen gün arkadaş ortamıydı, yaşam şartlarıydı, falandı filandı derken, ufak da olsa değişime uğrayabilen kişiliklerimiz nedeniyle bu tanıtımın pek de kolay bir şey olduğuna inanmamaktayım. Bir de burada gözlerden kaçan önemli olan bir nokta daha var: Kendini doğru tanıtmak, tanıtabilmektir.
İbrahim Tenekeci bu konuda Yeni Şafak’taki köşesinde “Bir İnsanı Tanımak” adlı yazısında şöyle der:
Sonuç itibariyle, dost da olsanız, kırk yıl birlikte de yaşasanız, bir insanı ne kadar tanıyabilirsiniz? Artık çözdüm, bütün hususiyetlerini biliyorum, diyebilirsiniz? Kendi adıma, evet, diyemem. Tanıdığımızı sandıbilir mğımız kişiyi bazen tanımakta zorlanırız ya, aslında bu, bütün meselenin özüdür, özetidir.
Biz şehirliler, her sabah, sivri uçlu insanlar olarak evden çıkıyor ve akşama kadar birbirimizi acıtıp duruyoruz. İnsan olmanın basit ve ince özellikleri bile, artık meziyet sayılıyor. Böyle bir devirden geçiyoruz. İnsan ilişkileri dahil, her şey doğal mecrasından, yani aslından uzaklaşıyor. Adeta, hep birlikte yalnızlık çekiyor; toplu bir burukluk yaşıyoruz. Hayatımıza her gün yeni insanlar giriyor ve hızla çıkıp gidiyorlar.
Hesaplar ve hayatlar günübirlik olunca, öncelikler sıklıkla değişince, ilişkiler de uzun soluklu olamıyor. Bir insanla kalbî münasebet kurmak, neredeyse mucizelere kalmış görünüyor.
Yunus Emre, “Derya benim katremdir / Zerreler umman bana” diyor. İnsanın derinliğini yahut karmaşasını, bu dizelerden daha iyi ne anlatabilir?
Evet, insan kısım kısım, yer damar damar. İnsanları yakından tanıdıkça, kiminin altını, kiminin üstünü çizmek zorunda kalıyoruz. Aslına bakarsanız, ”yakından tanımak” da meseleyi çözmüyor. Birlikte olduklarımızla ilgili bunca şaşkınlığı, bunca üzüntüyü, onları yakından tanıdığımızı sandığımız için yaşıyoruz.
Belki de bundan dolayı, hiç kimseyi yakından tanıdığımı iddia edemem, edemiyorum. Sadece kendimi tanımaya çalışıyorum. Henüz ciddi bir gelişme kaydettiğimi söyleyemem.
Ne yazarsak yazalım, eksik kalıyor, yeterli olmuyor. Tesellim ise şu: İnsanları tanımak da ancak bu kadar olabiliyor.
Ne diyeyim üstat bu satırların üstüne haddim olmayarak Kur’an ve Sünnete Göre“İnsanı Tanıma Sanatı” (Sosyo-Psikolojik Yaklaşımlar) adlı bir kitap yazmaya kalktım, tam da sizin bu yazıyı kaleme aldığınız dönemlerde de 1. cildini yazma cüretini gösterdim. Ancak 2. ciltte öylece kalakaldım. Davranış psikolojisi açısından incelemeye çalıştım. İnsanın iyi davranışlarını kolayca geçtim ama sıra kötü davranışlara gelince tabiri caizse tökezledim. Anlayacağınız insanı tanımak hiç de kolay değil.
Şemsettin ÖZKAN
11.04.2021 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-eksisozluk.com
4-İbrahim Tenekeci, Yeni Şafak 12 Eylül 2012 tarihli “Bir İnsanı Tanımak “ adlı yazısından alıntı
5-Şemsettin Özkan, İnsanı Tanıma Sanatı henüz basılmadı
“Men arafe nefsehu fe hüve rabbehu “Kim kendini bilirse Rabbini bilir”
Kendimizi bile çoğu zaman tanıyamazken, Rabbimiz gafletten uyanmamızı nasip etsin inşallah. Amin