(Toplumsal İlişkiler 1906)
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدٖينَةِ امْرَاَتُ الْعَزٖيزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِهٖۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّ اِنَّا لَنَرٰيهَا فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ
“Şehirde olayı duyan bir takım kadınlar birbirleriyle: “Azizin karısı, genç kölesinin gönlünü çelmeye kalkmış, kölesine olan aşkı yüreğinin derinliğine işlemiş; doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” diye dedikodu yapıyorlardı.” (Yusuf/30)
Bir sosyal medya paylaşımında; “insan sevdiğiyle savaşamaz, kazansa da, galip sayılmaz” denilmesi, ne güzel anlatım öyle! Hz. Mevlana su ve ateş bağlamında yaklaşır erkek ve kadın ilişkilerine: “Su (erkek) ateşe (kadına) galiptir ancak bir kaba konursa onu kaynatır ve yok eder.”
Geliniz konuya Şemsabad (Kitabü Usuli’l Aşk) romanımdan Hz. Mevlana’nın eşinin mezarını ziyaretinde duyduğu özlem dolu sözlerle bir bakalım:
Hz. Mevlana, on sekiz yaşında iken evlendiği, uzun yıllar birlikte olduğu, kendisine Sultan Veled ve Muhammed Alaeddin gibi, iki çocuk veren Semerkand’lı Lala Şerafeddin’in kızı, eşi Gevher Hatun, vefat edeli bir hayli zaman olmuştu. O hayatta iken asla üstüne biriyle evlenmemişti. Onun mezarının başında, derin bir tefekküre dalmıştı:
“Allah kadını, erkek onunla rahat etsin, ona eş olsun diye yarattı. O halde Âdem Havva’dan nasıl olur da ayrı olabilir? Havva ’sız nasıl yaşayabilir? Erkek yiğitlikte Zaloğlu Rüstem olsa, cesarette Hz. Hamza’dan bile ileri geçse, hükmetmek hususunda kendi karısının esiridir. Âlemi güzel tatlı sözleri ile mest eden, kendine bağlayan Hz. Peygamber bile ‘Ey pembe beyaz kadın, benimle konuş!’ diye hiddetlenen eşine niyazda bulunurdu.’ İnşallah dünyalar güzeli, gönüller güzeli eşimde benden razı olmuştur. Onu Allah şahidim olsun ki hiç üzmedim. Hakkını inşallah helal etmiştir. Şu anda yanımda değil ama o hep gönlümde.” Onu çok ama çok arıyordu.
“ Ahlak, yüz güzelliği ve incelikte eşi olmayan Gevher Hatun, gerçekten mübarek bir kadındı. Onunla kendisi, su ile ateşin haline benziyordu. Yani su kendisi, ateş eşiydi. Aslında su, ateşi söndürebilme kudretinde olmasına rağmen, aynı su, bir kap içinde bulunursa, ateş onu kaynatırdı. Öyle ki, bir damlası kalmayıncaya kadar buhar haline getirip havaya karıştırırdı. Görünüşte su gibi olan erkek, kadına hâkim bir durumda ise de işin iç yüzü böyle değildi. Ateşin harareti gibi, Gevher Hatun’un sevgisi ve cazibesi onu kaynatıp coşturmuş ve eritmişti. Kadınlar zaten tam adam olanlara her zaman galiptiler. Kadınları mağlup edenler sert, haşin kaba saba adamlardı. Gerçek erkekler, kadın ateşinde mum gibi erimeye mahkûmdular. O da gerçek bir adamdı. Bu mübarek kadının karşısında ateşin üstünde bir kapta buharlaşan bir su gibiydi. Kadın bilene nefesti, bilmeyene ise onu günaha sokan bir nefs’di.
İnsan varlığında da ruh, su gibi saf ve şeffaftır. Buna karşın nefis, ateş gibi yakıcı ve kaynatıcıdır. Bunun için değil midir ki ateşi, ruh suyunu kaynatarak, ondaki ruhani inceliği, vücudun yoğunluğu içine dağıtıp, ruhu, nefse tabi hale kor. Ruhun ateş üstüne konmuş bir kaptaki su gibi kaynatması bu yüzdendir. Yine bu yüzdendir ki, dünyada kadını arzu eden erkek, görünüşte ona hâkim fakat hakikatte hem kadınına hem de yine dişi tabiatlı olan nefsine mağlup ve mahkûmdur.
Çünkü erkek hayatta olduğu müddetçe kadınsız olmaz ve olamaz. Aslında bu vasıflar sadece insanda vardır. Çünkü akıl ve aşk yalnız insana mahsustur. Hayvanda akıl yoktur. Aşk ise tam değildir. Türlü eksiklikler içindedir. Akılda ve aşkta bu noksanlık yüzündendir ki, çoğu hayvan dişisinin mağlubu olmaz.
Bunun içindir ki, Hz Muhammed (s.a.v); ‘Kadınlar akıl ve gönül sahibi erkeklere hükmeder’ buyurmuştur. Gerçekte budur. Akıllı ve ince ruhlu bir erkek, kadınlara karşı daima anlayışlı ve şefkatli olur, onlara sertlikle davranmaktan çekinir, onları kırmak ve incitmek istemez. Buna karşılık cahil ve akılsız erkeklerdir ki, kadınları ezerler, onlara karşı sert ve kaba olurlar. Çünkü onların doğasında hayvanlık üstün gelir.Aşk ve ruh inceliği, insanlara mahsus sıfatlardır. Sertlik ve şehvet ise hayvanların sıfatıdır.
Bu demektir ki, insanın sevdiği kadına karşı duyduğu aşk ve cevri cefasını çekmesi boş değildir. Çünkü kadın, Allah güzelliğinin yeryüzüne vurmuş bir nurudur. Sadece sevgili değildir.”
Hasılı esas mevzu erkeğin ya da kadının zeytinyağı gibi üste çıkması değil. Kadının (gül) olması çınarı (erkeği) devirme hareketlerinden kaçınması, çınarın da alabildiğine titizlikle gülün üzerine titremesidir.
Şemsettin ÖZKAN
14.09.2025 ANKARA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com