(Toplumsal İlişkiler 1968)

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖي خُسْرٍ
“İnsan gerçekten içinde bulunduğu anın kıymetini bilmiyor. İçinde bulunduğunuz an iradenizle kullanabileceğiniz andır. Kendi kararınızı verebileceğiniz andır. Geçmiş zamanı geri getirebiliyor musunuz? Gelecek için kurduğunuz hayalleri hemen gerçekleştirebiliyor musunuz? Her an, kendi gerçeğini size yaşatıyor. Geçen geçmiş, gelecek ise bilinmez. Hiç kimsenin yarını veya bir saniye sonrası garanti değil! Her an ecel kapınızı çalabilir. Hasta olmanız veya birinin gelip sizi öldürmesi gerekmez. Ecel son bulmuşsa ölüm nedenleriniz, niçinleriniz, nasıllarınız hiç önemli değil! Onun için anınızı Allah için güzel şeyler yaparak değerlendirmelisiniz. Nedense insan geçmişiyle övünür. Kötü geçen zamanlar için hayıflanır. Geleceği için olmadık hayaller kurar. Nedense içinde bulunduğu anı en güzel şekilde değerlendirme yoluna gitmez. Hâlbuki insana düşen içinde bulunduğu anı en doğru ve en iyi şekilde değerlendirmektir. Yaşadığınız anı ve geçmişi anarak, geleceğin hayalleriyle oyalanarak ne yapıyorsunuz? Siz gerçekten cahillik ediyor elinizdeki anın kıymetini bilmiyorsunuz. Artık geri getirilemeyecek büyük bir kayıptasınız.” (Asr/2)
Hani çok güzel bir benzetme vardır; “hayat dediğin bir çay, insan ise şeker. Karıştırdıkça hayattan tat aldığını sanırsın. Oysa ki; hayatın seni erittiğini çay bitince anlarsın.” Aynen böyledir insanın şu kısacık ömründe yaşadıkları. Ah ile vah ile geçer ömrü, yaşamış mı ölmüş mü bir de anlayamaz hayatını.
Seneca; “hepimiz hayatın kısalığından söz ederiz de, boş geçen zamanlarımızı nasıl kullanacağımızı bilemeyiz” derken hayatın en önemli sermayesinin zaman olduğunun altını çizer ve bunun iyi değerlendirilmesi gerektiğini söyler. Benjamin Fraklin ise; “hayatı seviyor musun? Öyleyse zamanı çarçur etme; çünkü hayat ondan ibarettir” derken yine zaman sermayesine dikkatlerimizi çeker.
Hayatın nasıl anlaşılması gerektiği üzerine kafa yoran André Gide; “hayat yaşla değil, yaşamakla anlaşılırmış” der. Haklıdır, zira hayatı insana yaşı değil yaşadıkları öğretir. Küçük yaşta hayata atıldığım için bunun ne anlama geldiğini adım gibi iyi biliyorum. Küçücük yaşta nasır tutan ellerimden biliyorum hayatı. Fakirliğin soframıza bağdaş kurduğundan biliyorum hayatı. Çalışıp para kazanarak alın terimden biliyorum hayatı.
Hayat öyle bir şey ki ne kadar uzun olduğu değil, nasıl yaşandığı önemli. Günü, anı, şimdiki zamanı nasıl yaşıyorsun bu önemli. Yine Seneca’nın; “hayat da bir masal gibidir, ne kadar uzun olduğu değil nasıl yaşandığı önemlidir” dediği gibi.
Eğer bu hayatta mutluluk arıyorsan Epiktetos’un; “hayatında olup biten şeylerin, dilediğin şekilde olmasını isteme, nasıl oluyorlarsa, öyle olmalarını iste. Böylece her zaman mutlu olursun” dediği gibi hareket etmelisin. Ha bu arada, Mahatma Gandhi’nin; “sevginin olduğu yerde hayat vardır” sözünü de aklından çıkarmamalısın. Marcus Aurelius; “hayatımız düşüncelerimizin eseridir” derken, bizi aklından ne geçirdiğine dikkat et dostum diye uyardığını da unutmamalısın.
Peki o zaman bu hayatı dolu dolu yaşamak için ne yapmamız lazım? William Shakespeare’e kulak vermek gerek; Hayat bir sevdadır… Onu yaşa!
Hayat bir hediyedir… Onu al!
Hayat bir bilmecedir… Onu çöz!
Hayat bir fırsattır… Onu yakala!
Hayat bir şarkıdır… Ona eşlik et!
Hayat bir iyiliktir… Ona karşılık ver!
Kendine bir iyilik yap. HERKESE GÜLÜMSE…
Şemsettin ÖZKAN
15.11.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-hayrendis.com.tr