(Toplumsal İlişkiler 1609)
اَللّٰهُ الَّذٖي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًؕ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَلٖيمُ الْقَدٖيرُ
“Allah sizi bir zayıflıktan (meni, cenin ve emzirme dönemlerindeki aciz ve çaresiz durumlardan) yarattı. Sonra (bu) zaafın ardından sizde bir kuvvet kıldı (insana güç ve yetenek kazandırdı); sonra bu kuvvetin (ergenlik, gençlik ve yetişkinlikteki dinçliğin) ardından da (yine) bir zayıflık ve yaşlılık (dönemine) ulaştırdı. (Allah) Dilediğini yaratır. O (sonsuz) İlim ve Kudret sahibi olandır.” (Rum/54)
La Edri’nin; “güzel görünen herkes bi gün yaşlanacak ama iyi insanlar yaşlansa da iyi insan olarak hep kalacak” sözü, insanın zamanla hayat serüveninde ihtiyarlayıp yaşlanma sürecine girmesinin kaçınılmaz son olduğuna, önemli olanın iyi insan olabilmek olduğuna vurgu yapması, ne kadar güzel anlatım öyle değil mi değerli dostlar?
Tarihe mal olmuş nice güzel insanlar var. Kimi bir buluş yapıp, insanların yararına işler yapmış, kimi zalimlerin ezen saltanatına son vermiştir. Çünkü onlar insanların en hayırlısı insanlara faydası dokunanlardı.
İnsan olmak başka, insanoğlu olmak başka. Aralarında dağlar kadar fark var ama çok az kişi bunu anlar. Hani şu meşhur derviş kaşıkları hikayesini bilirsiniz.
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: “Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?” diye. “Bakın göstereyim” demiş ermiş.
Önce sevgiyi, dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak, onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde, sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da, “derviş kaşıkları” denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş; “Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” diye, bir de şart koymuş. “Peki” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine “Şimdi…” demiş ermiş. “Sevgiyi, gerçekten bilenleri, çağıralım yemeğe.” Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar, gelmiş oturmuş sofraya bu defa. “Buyurun” deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri, diğerini doyurmuş ve şükrederek, kalkmışlar sofradan.
“İşte” demiş ermiş; “Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.
Şemsettin ÖZKAN
21.11.2024 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com