(Toplumsal İlişkiler 1925)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ
كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
“Ey iman edenler! (Kendiniz yapmadığınız ve) Yapamayacağınız şeyleri niçin (boşuna ve hava atmak kastıyla başkasına) söyler (ve söz verir)siniz?” (Saf/2)
“(Böyle) Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir buğuz ve kızgınlığa (sebebiyet verecek ve aleyhinize bir suç teşkil edecektir).” (Saf/3)
Söz namustur, senettir, yerine getirilmesi şarttır. Sözler
çiğneniyorsa orada iş yoktur. Hz. Mevlana;“insanda güzel olan yüzdür, yüzde güzel olan gözdür, ama insanı insan yapan ağzından çıkan sözdür” derken sözün ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serer.
Ancak günümüz dünyasında verilen sözler havada uçuşuyor. Hz. Mevlana der ki; “kalem rüzgardan, kağıt sudan olursa, yazacağın her şey, yok olmaya mahkumdur.”
Erol Sunat “Kalemin Su Kağıdın Rüzgar İse” adlı yazısının bir yerinde şunları söylüyor: “Sözlerin senet olduğu devirlerin bittiği bir dönemdeyiz. Senet kağıtlarının rüzgardan, yazan kalemlerin sudan olduğu bir çağda yaşıyoruz. Yazdıysam yazdım, ne olmuş deniyor. Canımı alacak değilsiniz ya!… Kalemin bir haysiyeti var, kağıdında… Suç onları kendi emellerine ram eden insanda… Sayfayı boş bırakıp, beyaz bir sayfa açtık diyen de biziz. Bu bir milattır diye yazıp altını imzalayanda.
Yazdıklarımızı inkar edenlerde. Söz veren sözünde durmuyor. Sözünden dönüyor. Sözünde duranlara böyle insan kaldı mı, diye şaşırarak bakıyor insanlar. Bereket ki varlar… İyi ki varlar..Diye şükrediyorlar sonra. Anlaşmaların,sözleşmelerin,
akitlerin, karşılıklı güven ortamlarının iyice zayıfladığı, kandırmaların, gücü kötüye kullanmaların, attığı imzanın arkasında durmayanların dünyasında yaşar oldu insanlık. Kalemin yazdığını, rüzgar savurup götürüyor, uçuruyorsa, haklılığını nasıl ispat edeceksin, derdini kime dökeceksin, seni kim dinleyecek?
Eden ettiğini çekerse, çok çeker derler. Baştan başa samimiyetsizlik kesilen bizler, göstermediğimiz iyi niyeti, karşı taraftan nasıl bekleyeceğiz? Kendi niyeti halisane olmayan, karşı taraftan iyi niyet görse bile bunu nasıl yorumlayacak? Elinize aldığınız kalem, niyetime göre yazmıyor diyemezsiniz. Zaten kalem dediğiniz insanın içinden geçeni yazmalı!… Sudan bahanelerle, karşısındakini kandırmaya çalışanın kalemi elbette sudan olur. Öyle bir kalemin yazdığı kâğıt rüzgardan olmalıdır ki, geriye muhatabını haklı çıkaran hiçbir şey kalmasın!..
Kalmasın ki, göçenler, göçürülenler, düşenler, düşene her gelenin bir tekme de benden olsun diye fazladan vurduğu bir ortam oluşsun. Oluşsun ki. Bu insanda haklıydı, böyle bir şey yapmazdı, iftira etmeyin, günahsızı, masumu, savunmadan insanlığımızın ne önemi var diyebilenlerin, neredeyse neslinin tükenmeye yüz tuttuğu bir devirde olduğumuzu kime anlatsak diyen olmasın!.. Belli ki… Elimizdeki kalem ve kağıtlar aynen bizim gibi. Yapımıza ve ruhumuza uygun!…Ve bizler bunu pekala biliyoruz… Ya itiraf edeceğiz, pişmanız diyeceğiz ancak özür dileme gibi bir hasleti kaybedeli çok olmuş!… Yahut umurumuzda değil, çekiver kuyruğunu gitsin muhabbetleri yapıyoruz. Sudan bahaneleri, su kalemleriyle rüzgardan kağıtlara öyle bir döktürüyoruz ki, el de beğensin, bey de beğensin, felekte beğensin diye ve yaslanıyoruz geriye. Sonra soruyoruz kendimize, neden mutlu değiliz, neden mutlu olamıyoruz, ters giden her şey, neden hep gelip bizi buluyor diye…”
Kalem dediğin Paulo Cohelho’nun anlattığı hikayedeki gibi olmalı. Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu:
“- Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun büyükbaba? Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı?” Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi:
“- Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin.”
Çocuk kaleme merakla baktı, ama özel bir şey göremeyince dedi:
“- İyi, ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki!” Büyükbaba dedi:
“- Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var. Sen bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen dünyayla hep barışık bir insan olursun.”
Ve kurşun kalemin özelliklerini şöyle sıraladı:
“- Birinci özellik: Harika şeyler yapabilirsin, ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Allah’ın kudret elidir ve her zaman bizi o kudret yönlendirir.
– İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam ara verip kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu gereklilik; kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha faydalı olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar. – Üçüncü özellik: Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman imkân tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmek kötü bir şey değildir. Aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir.
– Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşap ya da dışarıya yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman sen de kendi içine bakmalısın, en çok onu korumalısın.
– Beşinci ve son özelliği ise, her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın.
Şemsettin ÖZKAN
03.10.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-1000kitap.com
5-ureticihaber.com