(Toplumsal İlişkiler 1923)

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ
“Her millet, (toplum, devlet, medeniyet) için bir vade belirlenmiştir. Vadeleri dolduğu zaman, ne erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” (Araf/34)
“Coğrafya kaderdir” der İbn-i Haldun. Bu yüzden insana “Nerelisin?” sorusu için, literatüre girmiş en ayrılıkçı en bedbaht sorudur desek yalan olmaz. Ha soran olursa çok rahatlıkla; “ben dünyalıyım” deme hakkım var.
Bu sözleri bana söyleten kim? İbni Haldun. Üstad yıllar öncesinden bu tespitleri yapmış, Mukaddime adlı o eşsiz eserinde.
Muhsin Kızılkaya “Cografya Kaderdir Sözü Kime Ait Veya Cografya Kader midir?” adlı yazısında evvela bu sözün Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından söylendiğini ancak mana itibariyle İbn-i Haldun’a ait olduğunu söyledikten sonra yazısının bir yerinde şu tespitleri yapar:
“Umrandan Uygarlığa” kitabı içinde bize İbn Haldun’u anlatan Cemil Meriç, “coğrafya-kader” ilişkisi üzerine şunları yazar: “(İbn Haldun’a göre) Toplumların kaderini çizen âmillerden biri de coğrafya. İnsanları farklılaştıran çevreleridir, çevreleri yani iklim ve gıda. İklim, toplumlara sürekli vasıflar kazandırır. Soğuk ülkelerde, zekâ daha hudutlu, sanatlar daha az gelişmiş, mesken daha iptidaîdir. Sanatlar, mutedil iklimlerde kemale varırlar. Büyük şehirler ve büyük hanedanlar böyle ülkelerde kurulur. Servetler oralarda teraküm eder. Hakimane kanunlar oralarda hazırlanır. Sıcak iklimlerde, hafifmeşreplik ve tedbirsizlik hüküm sürer. Toprak da insana birçok temayüller kazandırır. Tesanüt bilhassa çöllerde kuvvetlidir. Zira insan, düşman bir tabiatın ortasında, hemcinsine dayanmak zorundadır.”
Cemil Meriç’in İbn Haldun’a atfen, “coğrafya toplumların kaderini çizen amillerdir” demesi, bugün “Coğrafya kaderdir” sözünün Tunuslu alime mal edilmesinin önünü açmıştır bir bakıma…
Kendi beceriksizliğine bir kılıf aramayan insan azdır. Aklını kullanmayıp gelen felaketi coğrafyaya, tabiata, kadere yüklemek, en kolay çıkış yoludur. Kaderini coğrafyaya bağlayıp boş verselerdi insanlar, hiçbir arayışa, çıkış yoluna bakmayıp kaderlerine razı olsalardı örneğin, bugün yeryüzünde İsveç diye bir ülke olmazdı.
Çok değil 19. yüzyılın başında üç milyon olan ülke nüfusunun bir milyonu Amerika’ya göç etmiş, geride kalanlar ise hızarla ağaç kesip onun tortusundan çorba yapıp beslenmiş, kıtlık ve sefalet insanın iflahını kesmiş, Amerika’ya gidenlerden bazıları oradan patates getirmiş memleketlerine, ekmişler, devlet teşvik etmiş, açlığın ve kıtlığın önüne böyle geçmişler. Ormanlarına bakmışlar, kısa sürede dünyanın en büyük kereste ve kâğıt ihracatçısı olmuşlar, demir bulmuşlar, satmışlar başkalarına, Almanların çöpünü üstüne Almanlardan para alarak almışlar onlardan, iki santralda yakarak memleketi boydan boya ısıtmışlar…
Yılın altı ayı karanlık ve soğuk, metrelerce karın yağdığı, kışın ısının hep eksilerde dolaştığı haşin coğrafyalarının kaderlerine hükmetmelerine izin vermemişler. Hem coğrafya kader olsaydı, balıktan başka yiyeceği olmayan, yer altında ve üstünde hiçbir zenginliğe sahip olmayan Japonya ne yapardı dersiniz? Kaderse eğer coğrafya; aynı coğrafyada dikenli tellerle birbirinden ayrılmış Kuzey Kore ile Güney Kore arasında bu kadar büyük dengesizlik olur muydu? Coğrafya kader olsaydı eğer aynı topraklar üzerine yaşayan İsrailliler ile komşuları Arap devletleri arasında bu kadar büyük uçurum olur muydu?
Evet coğrafya belirleyicidir, ama asla alın yazısı değildir. Coğrafya kader değil, olsa olsa coğrafya kederdir.”
Şahsi kanaatim coğrafya keder de değildir. Aklını kullanan, tam bağımsız, adalet ölçülerinde yaşayan toplumlar için, nice nice nimet kapıları ardına kadar açıktır. Yeter ki, o toplum Hak hukuktan yana tavır koyabilsin. Ellerindekini doğru dürüst işleyebilsin.
Şemsettin ÖZKAN
01.10.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-haberturk.com (Muhsin Kızılkaya’nın 08.03.2023 tarihli yazısından alıntı)