ESKİLER BİRİNİ ÖZLEYİNCE TEK CANI SAĞOLSUN DA YEL ESSİN KOKUSU GELSİN DERMİŞ YEL ESSİN

(Toplumsal İlişkiler 1604)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ اِذَا ضَرَبُوا فِي الْاَرْضِ اَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُواۚ لِيَجْعَلَ اللّٰهُ ذٰلِكَ حَسْرَةً فٖي قُلُوبِهِمْؕ وَاللّٰهُ يُحْـيٖ وَيُمٖيتُؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ 

“Ey iman edenler! Yeryüzünde (hicret ve sefer için) gezip dolaştıkları veya (gazada olup Hakk yolunda) çarpıştıkları süreçte (mü’min olarak ölen) kardeşleri için: “Eğer yanımızda kalsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyerek (şehitleri kınayan) kâfir kimseler gibi olmayın!.. Allah, bunu (Hakk yolda fedakârlığı, ahmaklık sanma şuursuzluğunu) onların (münafıkların) kalplerinde onulmaz bir hasret (ve huzursuzluk duygusu) olarak kılmıştır. (Zira aslında) Dirilten ve öldüren Allah’tır. Allah, yaptıklarınızı Görendir. (Her şeyi kayıt altına alandır.)” Al-i imran/156)

Hasret ya da özlemek… Eskiler birini özleyince; “tek canı sağolsun da yel essin, kokusu gelsin” dermiş. Yel essin…” Gerçekten de hasretin söküğünü kırk beldeden kırk nakışcı gelse yine dikemez. Hasret çok yakıcı bir duygudur. 

               Victor Hugo, o güzel şiirinde; “hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?” derken, ne kadar güzel ifade eder özlemi. Hasretin uzağının yakınının olmadığının en güzel ifadesidir bu.                   

               Ayrılığın yol açtığı onulmaz acı, sadece özlenenden uzak kalmakla olmaz, özlenenle aynı şehirde aynı mahallede veya sokakta yaşarken de yaşanır.                                                             

               Her yanımız hasret, özlem olmuş. Her şeyi özlüyoruz. Hasret bağrımızı yakıyor. Hele şu çağın insanına ne demeli? Kalabalıklar içinde insan insana hasret. Kime ait olduğunu bilmediğim bir söz içimi kaplıyor; “insanlar insanların içinde insana hasret yaşarlar.” 

              Gerçekten de değerli dostlar kalabalıklar içinde yalnızları oynuyoruz. Tarifi mümkün olmayan bir örtüye bürünmüşüz. Sessisiz, içimizde çığlıklar kopuyor. Onca kalabalığa rağmen, ortalık vıngır vıngır araba ve insan kaynarken, ne derdimizi paylaşan var, ne bir haber soran, ne bir selam veren var. 

              İnsanlar resmen açık alan korkusu içinde, agorafobi hastalığına tutulmuş sanki. Çocuklarımız yalnız, kadınlarımız yalnız, yaşlılarımız yalnız. Hele bir de pandemi çıktığından bu yana yalnızlığımız ikiye katlandı. Örtüsüne bürünüp evlerde yürekleri üşüyenler, ısınamayıp üşüyenlerimiz yalnız. Hatta ve hatta sokaklara salıverdiğimiz masum kedilerimiz köpeklerimiz dahi yalnız.                                                                                            

              Yalnızlık dizboyu, insanlar insanların içinde insana hasret yaşayan ölüler değerli dostlar! Ah şu insanın yalnızlığı yok mu, ne yana dönse kemik gibi batıyor işte.

              Hasılı her şeyi özlüyoruz işte. O eski dostları, sevgili arkadaşları, komşuları, sevdiklerimizi. Gurbete yolladıklarımızı velhasıl özlemimiz tek canları sağolsun da, rüzgarlar kokularını bize getirsin diyoruz, ama yine de kendileri gelsin.  

Şemsettin ÖZKAN
16.11.2024 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir