AŞK DENİZİ NE YERYÜZÜNDEDİR NE DE GÖKYÜZÜNDE O GÖNÜLLERDEDİR

(Toplumsal İlişkiler 1009)

اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتٖي فِي الصُّدُورِ
Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Düşünecek kalpleri, duyacak kulakları yok mu? İstiyoruz ki; kulaklarıyla geçmişi duysunlar. Gözleriyle yıkılan harabelerin arkasındaki gerçekleri görsünler. Kalpleriyle doğruya hükmetsinler. İnkâr edenler yıkıntıları görürler ama yıkıntıların altındaki gerçekleri gör- mezler. Gerçekleri söyleyenlere kulak verirler ama duymazlar. Çünkü kör olan gözleri değil; kalpleridir. Çünkü sağır olan kulakları değil; kalpleridir. Kalplerinde oluşan ön yargılar, gözlerini kör etmiş, kulaklarını sağırlaştırmıştır.” (Hac/46)

Hz. Mevlana’nın (Divan-ı Kebir c.IV,1954) nolu beytinde geçen; “aşk denizi ne yeryüzündedir, ne de gökyüzünde! O, gönüllerdedir” sözü gönül deryasının aslında aşktan başka bir şey olmadığının veciz bir ifadesidir. Aşkla kasdedilen de, sevginin kaynağı, pınarı olan; “Allah sevgisi”dir.

Hz. Mevlana; “Ey gönül! Sen, aşkı ve sevdayı onda bunda mı sanırsın? Oysa o, senin bağrında hala anlamaz mısın?” derken aşkın yerinin kalp olduğunu söyler. Aşkı ancak bir gönül bağrında barındırabilir. Hem de karşılık bekmeden, bir menfaat ummadan. Aşkın mekanı gönüldür. Onu yerlerde ve göklerde veya somut şeylerde aramamak lazım.

Fuzuli “Aşk imiş, her ne var ise bu âlemde/ Gerisi kîlu kâl imiş” der. Tasavvuf erbabının çok konuştuğu bir hadis-i kutsi’ de şöyle buyrulur:

Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve bilinmek için halkı yarattım.”(Acluni,Keşfü’l Hafa,ll/132)

Bu hadis bize, muhabbet(hoşlanılan şeye karşı duyulan meyil, sevgi, sevme, sevişme, aşk, ilgi, alaka, dostluk, dostça konuşma, sohbet ve yarenlik) öncelikle Hak’tan ortaya çıkmış ve bütün kâinatın yaratılmasına sebep olduğunu anlatır. Bu evrende, aşkın yabancısı olabilecek bir zerreyi bile bulamazsınız. Her şeyin Allah’a olan aşkının bir yer ve zamanda tecellisi vardır. Canlı cansız her şey O’nu yâd eder. Yalnız her yaratılmış, kendi zevk ve melekelerine göre bu eylemi gerçekleştirir. Bülbül, güle yanıp hazin hazin öterken, bir köpek sabaha karşı uzun uzun uluyarak, bir derviş gecenin bir yarısında çilehanede gözlerinden yaş akıtarak, öbür tarafta bir sarhoşun, bilmem kaç genelev kapısında naralar atarak bağırması da hep aşkın eseridir. Aşk birdir, sevgiler çeşit çeşittir.  Daha doğrusu tüm sevgiler; tek olan sevgilimiz Allah’ın çeşitli şekilde cilvesi ve tecellisinin eserleridir. Âşıkları ağlatıp inleten aşk, sarmaşık demektir. Sarmaşık bilindiği üzere, nasıl bir yere girer o yeri sarıp sarmalar ve işgal ederse, aşk da girdiği kalbi öylece doldurur, istila eder. Muhiddin-i Arabi boşuna “ aşk muhabbetin ifratıdır” demiyor. Muhabbeti de ancak gönül ehli olanlar yapar. Dudak ehlinin ‘aşkım, maşkım’ dediğine pek itibar etmemek gerek.

Şemsettin ÖZKAN

01.04.2023 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir